20 Nisan 2012 Cuma
Kuşadası Bosch Servisi
yazar olmadan once hep bir iki sey karalamak istemistim bu takim hakkinda. yazar olduktan sonra nedense yazacak sey bulamadim. 67 sayfalik basligin hislerime tercuman olmasi degildi durum; dusuncelerimi klavyeye dokmekten cekinmistim, cunku fenerbahce isminin hakkini verebilecegimi dusunmuyordum. halen de dusunmuyorum, ve buyuk ihtimal bu yaziyla da veremeyecegim. hayatimin buyuk bir bolumunu kapsamaktan cok isgal etmis bir olgudur fenerbahce. benim kontrolum altinda olmayan, adeta beynimin daha cocuk yasta yikanmasiyla baslayan, kucukken sakacigina bile olsa "tamam tamam fenerbahceli degilim" diyemedigim bir duygudur bu baglanti. isgal etmis diyorum, cunku kafami baska seylere vermek istedigim zamanlarda bile bilincaltima girmeyi bilmistir. "birak yakami, sinavim var!" dedigim anlarda bile kendimi amfiden zar zor atip mac seyredilebilecek bir mekan arattirdigi, hungur hungur aglayan arkadasimi gazozuna bir mac ugruna telefonda ektirdigi zamanlari bilirim. her takimda en az bu kadar takimina bagli taraftar bulunur, ama benim bagli oldugum fenerbahce oldugundan baska taraftarlarin gonul baglari hakkinda ahkam kesmeyi dogru bulmuyorum.
Kuşadası Bosch Servisi
neyse, tabii ki konu fenerbahce olunca, paragraflar boyunca sut liman masallar, binbir renkli cicekler anlatilmiyor. yorumlarindan hic hoslanmadigim, ama buna ragmen her hafta mal gibi izledigim, eski meslegi manavlik olan bir yorumcu gecenlerde bir laf etti. bir fenerbahce taraftari demis ki "fenerbahceliler kesin cennetliktir, cunku onlar cezalarini dunyada cekiyorlar." bu lafi hangi fenerli ettiyse yanaklarindan opuyorum, ruh halim ancak bu kadar guzel anlatilabilirdi. evet, fenerbahcelilik hem olmadik zamanlarda kalbin gum gum carpmasi, hem de durum nasil olursa olsun hep bir felakete hazirlikli olma psikolojisi tasimaktir. taraftar bilir ki, takimi o'nu kesinlikle uzun sureli bir havaya sokmaz. fenerbahce'de "sampiyonluk havasi" yoktur, "beklenen krizin gecikmesinden dogan uzun sureli pozitif enerji" vardir. fenerbahce'de takim butunlugu degil, hasbelkader kapris yapmayi unutmus yildizlar vardir. gol orucunda forvet degil, islemeyen takim vardir. teknik kadro istikrari degil, kovulamamis hocalar vardir. bu yaziyi okuyup "ulan nasil fenerlisin lan sen dallama" diyenleriniz olabilir, anlayisla karsilarim. ama fenerbahce'ye herhangi bir cikista toz pembe bakabilenlere hayret ederim. bu camianin bazi adetleri vardir. bu adetlerden en buyugu de rahatin batmasidir. fenerbahce kriz olmadan yasayamaz. dis etkenlerden kriz olusturulamiyorsa zorla icerden kriz olusturulur. medya koruklemeyi beceremediyse illa ki yonetim becerir.
yine de guzeldir be fenerli olmak. basarinca asiri sevinir, basaramayinca asiri uzulur, bu manik-depresiflik kisiyi takimdan sogutacagina daha da cok baglar. paranoyaklik ust duzeydedir, her ne kadar hakli paranoyaklik bulunsa da. her mac bogazini patlatircasina bagiran taraftar cekirdekci tayfaya bozuktur, ama icinden ayni renklere gonul vermisligin, "fenerlinin fenerliden baska dostu yoktur" sloganini benimsemisligin ilginc duygusu vardir. topcusu ruhsuzdur, kufreder, isliklar, yuhalar, ici kan aglar. kendi ruh hali yuzunden degil, formanin kutsalligina uzulur. o formayi doldur(amay)anlarin acizligi formaya karsi utandirir. "seref" tribunundeki acizlige bakip forma icin uzulur. uzulmezse kendi ustunde tasidigi formadan utanip ona uzulur. bu sefer de "manyak misiniz lan, niye eziyet ediyorsun kendine" dediginizi duyar gibiyim. bunun cevabini ilk paragrafta vermistim, iyi okumamissin.
Kuşadası Profilo Servisi
"fenerbahce oyunculari basariya doymus!" bazilarinin gecen sene kacan sampiyonluga, bu sene takimin isteksizligine verdigi abuk subuk cevap. tamam son bir kac yildir basariliyiz, ama malesef doyulacak bir basariya henuz ulasamadik. hem zaten basariya doymak nasil bir sacmaliktir onu da anlamis degilim. bu olympique lyonnais takim degil mi? on senedir her sezon, her mac assagi yukari belli bir istikrarla oynaniyor da adamlar neden bir doygunluk hissetmiyor? juninho pernambucano denilen arkadas nasil her sezon ayni frikigi bam diye kalelere yollayip, asistler yapiyor ve hic bir doygunluk hissetmiyor? asagi yukaru 4-5 senedir belli bir istikrarla, belli transfer mantalitesiyle hareket eden takim neden ve nasil boyle sacma politikalara giriyor anlamis degilim. bir galibiyet alinca oyuncular hep bir agizdan "inandik, toplantilar yaptik, cok calistik, super analiz ettik, sahada 100km kostuk" gibi aciklamalar yaparken, yenilince yine hep beraber "biz taraftardan daha cok uzuluyoruz,
Kuşadası Profilo Servisi
cok calisiyoruz olmuyor, hakem kotu niyetliydi" gibi hic bir inandiriciligi olmayan soylesiler veriyor ve ardindan ilk gece solugu xin actigi koftecide veya ynin barinda aliyor. yoneticiler de futbolculara ayak uydurup "ya hakem sole o bole bu bole sansimiz yok, biz her turlu sampiyonuz" gibi gereksiz aciklama yapmaktan geri durmuyor.(yalniz ali koc "tunelin sonundaki isik azaliyor, transfer politikasinda ciddi bir degisiklige ihtiyacimiz var." diyerek real aciklamalar yapiyor bravo!) stadi doldurabildigimiz kadar doldurduk yetmedi feneriuma kar ustune kar yaptirdik yetmedi, sacma sapan takimlara puan verdiniz destegimizi kesmedik yetmedi, sampiyonlugu son saniyede verdiniz sesimizi cikarmadik goz yaslarimizi icimize akittik yine yetmedi, etoo dan buyuk oyuncu getiricez diyip kes, ayyas, kari duskunu, yetenek yoksulu guizayi getirdiniz sesimizi cikarmadik yetmedi, super ligdeki lig sonuncusuyla oynayacagimiz maca 45 ytl verdik o bile yetmedi, nasil yaranalim anlamadim taraftar olarak. eger bu takimda doymus birileri varsa bu insanlar basariya degil paraya doymuslar ki (bkz: daniel guiza) (bkz: aragones). bu sezonun sonunda ciddi bir atilim yapip, politika degisikligi yapmazsaniz, o tribunlerde kavga ettiginiz insanlar bile cekecek elini etegini. sizden ne yildiz transferi istiyoruz, ne de ispanyadan 14 milyonluk oyuncu. o forma icin mucadele edecek, kosacak, azicik yetenegi olan cok degil bir kac oyuncu alin biz yine tribunleri "iki kupayi getirin canimizi verelim" tezahuratlariyla inletiriz. biraz mucadele, biraz oyun zevkini odedigimiz paraya ve nedensiz sevgimize cok gormeyin rica ederim.
Kuşadası Klima Servisi
galatasaray yenildiği zaman "hakemler engellemeye çalışıyor, galatasaray'ın üstünlüğünü hakemlerle kısıp ligi dengelemeye çalışıyorlar" olur. hem de bütün bunlar hata olup olmadığı epey tartışılır hakem kararlarından sonra söylenir. bildiriler yayınlanır. fenerbahçe lehine ya da galatasaray alehine en ufak hakem hatası gözlere sokulur, altı çizilir, üstünde tepinilir.
Kuşadası Klima Servisi
bütün bu olanlardan bir sonraki gün fenerbahçe'nin iki penaltısı verilmez, iki de ofsayttan gol yer fenerbahçe, bunun adı "ne olacak fener'in hali" olur. tüm türkiye ağız birliği etmişçesine "kardeşim sen de 10 kişilik rakibine gol atamıyorsan.." ile başayan cümleler kurar.
elalemin kadıköy'deki derbide çift vuruşun direkt kaleye gitmesi sonucu sayılmayan gole bile "haksız" diyebilecek kadar gözü dönebiliyorken, fenerbahçe taraftarı ve medya bariz hakem hatalarının üstüne gideceğine futbolcuya, yönetime, teknik kadroya söver.
böyle bir kulüptür fenerbahçe.
19 Nisan 2012 Perşembe
Kuşadası Demirdöküm Servisi
hayatım boyunca sahip olmasını isteyeceğim bütün özelliklere sahip bir en yakın arkadaşın hayalini kurdum. daha doğrusu kendimce mükemmel bir en yakın arkadaş idealize ettim. ama gerçek hayatta her şeyin tam olarak istediğim gibi olamayacağını kabullenmiş olduğumdan ihtimal bile vermedim bir gün kendisini bulmaya.
Kuşadası Demirdöküm Servisi
işte galiba ben onu buldum. nasıl olabildiğini anlamıyorum, ama oldu. o da benle ilgili benzer düşüncelere sahip olacak ki, tanıştığımızdan beri gecemiz gündüzümüz, günde bilmemkaç saatimiz beraber geçiyor. hala inanamıyorum. sanırım bu yüzden çok mutluyum.
edit: yarrak mutluyum afedersin. ne mi oldu, bok varmış gibi aşık olduk birbirimize, sonra da o beni aldattı, ne arkadaşlık kaldı ne aşk. iyi bir arkadaşın varsa iyi bir arkadaşın olarak kalmalıymış gerçekten de..
Kuşadası Vestel Servisi
hayatimda ilk defa saskinlari oynuyorum. mantigim yerine icimdeki cocugun ruhu hal ve tavirlarima sekil veriyor. ama icimdeki cocuk gereginden fazla muzur ve biraz da mal. beni komik ve sempatik yapmasinin yaninda sanki gucsuzmus gibi gosteriyor bazen. 5000 kisinin karsisinda takir takir tavrimi koyarken, bir kisiye karsi bu cocuk dumeni ele gecirip 'hebe hube ama miy miy zottiripop' gibi anlamsiz ve sacma seyler soyleyip, hareket ediyorum. ben bu degilim. noluyor bana sozluk?
Kuşadası Vestel Servisi
body worlds'e gittikten sonra içimde tarif edemediğim bir duygu var, korku desem değil, üzüntü yalnızlık filan duyguları karışımı heralde, ruhumu kaybetmekten korkuyor da olabilirim.
bazen yalan söyleyemediğim, türlü oyunların içine giremediğim için pişman oluyorum be sözlük.
hani bir şeyleri bazen saflıkla, doğrulukla yürütmeye çalışırsın ya, olmuyor o işte. doğru söylediğin zaman dokuz köyden de kovuluyorsun..
düşünmeden edemiyorum be sözlük, yalan söylesem hiç olmazsa yatsıya kadar da olsa mutlu olamazmıydım diye. yatsıya kadar da olsa inandıramazmıydım insanları.
çürüyor insanlığım sözlük, inanmıyorum artık kimseye.. mendil satan teyzelerin fakir olduğuna, sokak köpeklerinin aç gezdiğine inanamıyorum artık. onlar bile bir oyunun içindeymişler gibi geliyor. ben yeniden inanabilmek istiyorum sözlük.
özlüyorum sözlük. hiç özlemediğim şeyleri özlüyorum hem de. anlamsızca koştuğum zamanları özlüyorum. saçma sapan oyunlar oynadığımız o çocukluğumu özlüyorum. annemin yatsı okununca gel eve dediği zamanları özlüyorum.
başımı yastığa koyduğumda düşünecek, kafayı takacak bir şeyin olmamasını özlüyorum sözlük. tek derdim sabah kalktığımda akşamdan kalan bulaşıkları yıkamak olsun istiyorum be sözlük.
biriksin bulaşıklarım, mutfak kötü koksun, benim derdim de bu olsun be.
Kuşadası Siemens Servisi
kalp olduğunu bilmeme rağmen kırık kalp 3 olayını şimdi öğrendim. zaten ziraat bankasının ambleminde z ve b harflerinin olduğunu öğreneli de çok olmadı. yaşam benim için bilinmezlerle dolu.
edit: lan z ve b'nin üstünde de t ve c varmış şimdi baktım ve gördüm. yemin ederim bankadan biri okusa şunu öğrenim kredimi keserler, geceden yatırılmış ıslak odunla ağzıma ağzıma vururlar.
bir balık avında, yanımızdaki avcıların ''size ördek eti yedireceeeezz'' demelerine aldanarak güneşi batırdık, akşam oldu. akşam ise havaya fırlatılan fişeklerin bir kısmı beyaz kuşlara değiyor bir kısmı ise göğü yarıyordu. sonrasında içlerinden birisi koşarak geldi yanımıza. şubat. soğuktan ördek gibi olmuşuz zaten. ''biriniz gelsin benimle, suya gireceeezz'' deyiverdi. birisiyle buz gibi suya girdiler. yüzerek vurdukları beyaz kuşu alıp geldiler.
Kuşadası Siemens Servisi
ördek yerine flamingo eti yedik ateş başında... hayvan akdeniz'de, koruma altına bile alınmış meğerse. gece gece, gagası ve boynu bir ressam tualini andıran o enfes hayvanın, birbirinden ayrılmayan etini yedirdiler bize...
itiraf ediyorum; iğrenç bir tat...
yemeyin ve gece ördek avlayanlara güvenmeyin.
18 Nisan 2012 Çarşamba
Kuşadası Beko Servisi
devlet eliyle akrabalarını holding sahibi yapanların halk yaranına olan bu icraatleri ortaya çıkan devlet adamlarımız, ee girişimcileri desteklemek lazım beyanatından sonra işi verdimse ben verdim pişkinliğine vurması,bununla yetinmeyip bankaların içinin boşaltılmasını "suç babadan oğula geçmez" teziyle savunanları, devletin hortumlanan bu bankalara el koymasını da gasp olarak nitelendirenleri de en üst devlet kademesinde görmüş bir toplumun bireyleri olarak o dönem için toplumsal düzeyde tepki verenlerin olmadığını anımsadıktan sonra şimdi de bir diğer devlet adamının yeğeni söz konusu olunca ve ilgili devlet adamı da yaptıysa ben yaptım, verdiysem ben verdim pişkinliği yerine yasal olarak gereği yapılsın talimatına rağmen ki böyle bir görevi de yok çünkü önceki devlet adamının dediği gibi suç babadan oğula geçmez hiç kimse de yetmiş yedi sülalesinin işlediği cürümlerden de mesul değildir pek tabi ki.
Kuşadası Beko Servisi
hal böyleyken yar bana bir eğlence anlayışı ile sinekten yağ çıkarma girişimlerinin de iyi niyet olarak okunması mümkün değildir. bununla birlikte danıştay baskınından sonra bu karanlık cinayet aydınlatılsın diye bakanlıkların önüne siyah çelenk bırakanların adı geçen suikast faillerinin yargılanmaya başlanmasıyla onların yanında yer alıp avukatlıklarına soyunmaları kadar da gülünçtür. kendilerine hayali bir dünya kurup hayallerine sığmayan herkesi suçlu gören zihniyetin anlamadığı veya anlamamakta ısrar ettiği bir husus var; hayallerden öte gerçekler var. o da sizden fersah fersah uzak.
Kuşadası Arçelik Servisi
her ne kadar kendisini, partisini ve yaptiklarini desteklemesem de neler hissettigini merak ettigim basbakan. yegeninin 50 kilogram esrar ile yakalanmasindan sonra yegeninin durumuna uzulmus mudur yoksa mevcut itibarini sarstigi icin kizmis midir? su anda elinden geleni yapsa belki de yegeninin omrunden yillar kurtarabilecek olmasina ragmen danismanlarinin "aman efendim bir uyusturucu tacirine sahip cikarsak tabanimizi karsimiza aliriz, hatta agir ceza almasi durumunda durustluk kozuyla secimlerde bize katkisi bile olacaktir." gibi cevaplari karsisinda neler dusunuyordur ? ailesinden gelen yardim cagrilarina kulagini tikayabilecek midir? her kosulda muhalefetin eline koz gecmistir.
Kuşadası Arçelik Servisi
yeğeni 50 kilo esrar ile yakalandığı için bu kadar üzerine gidilmemesi gereken adamdır. her koyun kendi bacağından asılır, kantarın topuzunu kaçırmayın.
laikçilerin, kemalistlerin takiyye yapmakla suçladıkları insandır. şeriat meriat getirecek ayakları... bilmiyorum hala devam ediyorlar mı bu suçlamalarına. cumhuriyet gazetesi bile burada prim sağlayamayacağını anladı. tabii kraldan çok kralcı olmak diye de bişe yok değil. neyse, söylemek istediklerim bunlar değil.
son birkaç yılın gelişmelerine bir bakıyorum da aslında rte, takiyye yapıyor diye işkillenmesi gereken kemalistler, laikçiler, çakma çağdaşlar değil de; bizzat muhafazakarların, dindarların ve özellikle dincilerin kendisi. bence bırakalım biraz da onlar dertlensin. otursunlar düşünsünler, ulan böyle muhafazakarlık, dindarlık, dincilik mi olur diye. özellikle dinciler iyi düşünsün, özellikle bu son olaydan sonra.
kimbilir belki düşüne düşüne, kemalistler/laikçiler-dinciler ortak hareketi oluşur. ikisi de rte'yi takiyye ile suçlar. hem onlar ederlerini bulur hem de bize eğlence çıkar.
Çeşme Bosch Servisi
yeğeni 50 kilo esrar yakalanınca 'yasalar ne emrediyorsa, gereken neyse o yapılsın' diyen başbakan. böyle dediğini okuyunca '-len yoksa bazı zamanlarda yasaların emrettiğinden farklı bir şey yapın dediği de oluyor mudur?' diye düşünmeden edemedim.
oncelikle yegeninin esrar kacakcisi olmasi kendisini baglamaz. suc bireyseldir.
Çeşme Bosch Servisi
onun disinda su konu var ki bir basbakan'in yasalar ne emrediyorsa yapilsin demesine gerek yoktur. madem ki yargi bagimsizligi var, yasalar ne emrediyorsa zaten o yonde bir karar verilir, basbakan'in iltimas gostermemesi bir vasif degildir. hatta bu sozu soylemesi de "isteseydim kurtarirdim, bak kurtarmiyorum" gibi bir hava yaratmasi nedeniyle sakincalidir, ovulecek bir tarafi yoktur.
oğlu hamit bayram uyuşturucu yüküyle yakalanınca karakol basıp oğlunu kaçıran eski milletvekili mustafa bayram gibi siyasetçiler sayesinde normal olan bir beyanat verdiğinde sanki olması gereken değil de tebrik edilmesi gereken bir tepki vermiş gibi bir izlenim uyandıran siyaset adamı. e rakipleri ve muadilleri çeyrekten tama dönerken kendisinin yarımdan bir fazla tur atması da çift vuruş etkisine yol açıyor. keşke hepsi tam olsa da bir buçukluklar yarışsaydı çift için.
17 Nisan 2012 Salı
Çeşme Profilo Servisi
değer verdiğim insanların adını yazarken -yanlışlıkla- küçük harfle başladığımda içim cız ediyor.
harfle değer biçilir mi bir insana, ben biçiyorum. tane tane besliyor, usul usul büyütüyorum; bir harfle devirmek, hayatı takıntılarımın peşinde sürdürdüğümü bildiğim halde, katlanılmaz geliyor. sözlüğe de kızıyorum, büyük harfleri alıyor elimden. işin kötüsü bu özensizlik alışkanlık yapıyor. sevdiklerim harflerde küçülmeye başlıyor. onları alfabenin içinde yaşamaktan kurtarmak zamanı geldi sanırım.kardeşim daha dile gelmemiş yaştayken, onu ittirip legolara düşmesi neticesinde az biraz pekmezini akıtmıştım. anneme de kendi düştü demiştim. yıllar sonra kardeşim 16 yaşına geldiğinde ani bir flashback yaşayıp beni anneme gammazlamıştı.
Çeşme Profilo Servisi
olum hani bazen abartma amacli rakamlari fazlaca yaziyorsunuz ya... yok 23408230948923 soyle yaptim, yok 103937474 kere boyle yaptim diye... olum o sayilari ben okuyorum lan. yapmayin etmeyin. az yazin allah askina...
etrafımda sürekli dönen futbol ve pes* muhabbetlerine katılamamanın verdiği ezikliğe daha fazla dayanamadım ve bilgisayarıma pes 2011 yükledim. "erkek adam pes bilmez mi lan zaaa xd" diye benimle dalga geçen ibneyi yenebilmek için her gün saatlerce oynuyorum. hep de barcelona'yı seçiyorum.
irratabl bağırsak sendromundan dolayı sürekli arkadaşlarım tarafından çok kilo aldığım veyahut çok kilo verdiğim yönünde gelen beyanatları yalanlarla savuşturuyorum.
facebook status'une sürekli şarkı ya da özlü söz alıntılar yaparak, her daim birilerine bir şeyler ima edenlerden nefret ediyorum. hele listemde bir arkadaş, her gün ortalama 4-5 şey paylaşıyor böyle. sözde hepsi birilerine bir ima. yaş olarak teenagerlık bitiyor ama insanın ruhundaki teenagerı nasıl söküp atacaksın? kıza kafa-göz dalasım geliyor, böyle bir sarsıp kendine getirmek istiyorum, "ben ne kadar ameleymişim ya, hemen bırakayım." falan desin hatta. içimde saklı duran şiddet beni korkutuyor bazen.
Çeşme Klima Servisi
uzun zamandır ağlamıyordum; bugün ağladım.
yorgun argın işten döndüğüm sırada kaldırımın üzerine yatmış bir adama rastladım. izmir'in ayazına aldırmaksızın öylece yatıyordu. ben de gittim yanına, bir kaç defa dürttüm. kafasını kaldırıp bana baktı, sonra yatmaya devam etti. "dayı iyi misin" dedim sesini çıkarmadı. bir kaç kelam daha ettikten sonra kafasını kaldırıp orada ne yaptığını anlattı. evsizmiş, normalde alsancak camiinin önünde duruyormuş, fakat daha önce gemilerde aşçılık yaparken tanıştığı bir arkadaşını görmek için buca'ya gelmiş. onu da bulamayınca atmış kendini buca'nın kaldırımlarına. "burası çok soğuk, benim alsancak'ta iki tane battaniyem var, mis gibi ısıtıyor" dedi lan. içim titredi, gözlerimden yaşlar akmaya başladı. hayır normalde hiç duygusal bir adam değilim, fakat içinde bulunduğu durumu bu denli açıklamaya çalışan bir adam karşısında koyverdim tüm benliğimi. benim ağladığımı görünce o da başladı ağlamaya.
Çeşme Klima Servisi
ben küfretmeyi pek sevmem. hatta kızarım küfreden insanlara. ama hayatını sikeyim lan ben bu düzenin. birileri lüks içinde gününü gün ederken bizler her gün ölüyoruz tarlada, sokakta, fabrikada, kaldırım taşlarının üzerinde. nasıl bir düzen lan bu? siktiğimin patronu sevgilisine lüks hediyeler takıyordur şu dakika, playboy kesiştiği kızı tavlamak adına paralar saçıyordur diskoda. garajına bir sıfır kilometre daha araba ekleme derdindedir bizim sermaye sahipleri. kim lan bunun sorumlusu? hangi dinde kitapta yazar böyle bir düzenin helal olduğu?
abi gemide aşçılık yaptığı sırada elini halatın ipi kesmiş. sol kolu kullanılamaz haldeymiş. onu gemisinden atan firma da hani şu ünlü arkas holding. o günden beri sokaklarda yaşıyormuş bizim abi. kaç belediye gezmiş yardım için, bir allah'ın kulu da dönüp yardım etmemiş. hastaneler kabul etmiyormuş onu; "ikametgahın yok senin" diyorlarmış. belediye otobüsleri kimi zaman almıyormuş onu. ben de kolundan tutup kaldırdım, onu alsancak otobüsüne bindirdim. cebine de üç beş bir para koydum sadece kendimi tatmin etmek için. çünkü siktiğimin düzeni daha fazlasına izin vermiyor. verme şansı bile tanımıyor.
uzun zamandır ağlamıyordum; bugün ağladım.
Çeşme Demirdöküm Servisi
nickimden nefret ediyorum. hangi kafayla,neyin etkisiyle aldım bunu düşünürüm hep. bazı bazı zirvelere katılasım gelir "bu nickle mi? bu ellerle mi katılacağım?" (el ne alaka lan ) derim kendi kendime. hatta bazı zirvelere +1 gibi gitmişliğim vardır. aklıma geldikçe sanki beni sikiyler
bugün 20 lira uzatınca bozuk yok mu diyen cafe çalışanı kıza '20 lira zaten bozuk' dediğim için çok pişmanım.beni affet lütfen.ne zaman mutsuz olsam hep aynı şeyi yapıyorum.nedense tanımadığım insanları aşağılamak beni mutlu ediyor bu zamanlar.
Çeşme Demirdöküm Servisi
ilk stop motion denememde güneşin doğuşunu amatörce fotoğraflamaya karar verdim. bildiğim herşeyi hazırladım. yaklaşık 1.5 saat sonra güneş, fotoğraf kadrajının dışından doğdu.
sadece yemekteyiz'i izlerken uyuyabiliyorum. ulan keske gece yayinlanan tekrari biraz daha erken baslasa. yine derse yetisemeyecegim.
bir kere bursa'da bir kere de istanbul'da olmak uzere 2 defa otobuse sigarayla bindim.
sabah okula giderken uyku sersemi bi halde otobus beklerken yakmistim sigarayi, daha sonra otobus geldi bukart'imi tuttum arkaya dogru ilerledim. tam o koruklu kisima gelince sigarayi agzima goturdum, bi anda irkilip kendime geldim. baktim herkes bana bakiyor, bi de tip tip gulenler var, hemen kapinin oraya atip uzerine bastim. istanbul'da tam bindim allahtan sofor uyardi. yoksa kararliydim bu sefer kesin sonunu gorecektim de olmadi iste.
16 Nisan 2012 Pazartesi
Çeşme Vestel Servisi
sırtımda sağlı sollu, uzunlamasına iki beyaz leke belirdi. her insan evladının aklına gelebileceği gibi (pimpiriklilik derecesine göre) başta deri kanseri olmak üzere türlü hastalık ihtimalini düşünmek yerine, kanatlarımın çıktığına inanmayı tercih ettim. sonra da mışıl mışıl bir uykuya daldım.
Çeşme Vestel Servisi
sebepsizim. evet lan sözlük çok kötüyüm amk. mal mal yatarken kalktım içimi nereye dökerim derken aklıma geldin. günde 15 saat uyuyorum. okul bitti, iş yok. yaşadığım şehri sevmiyorum, arkadaşım yok. burayı terk etmek istiyorum, gücüm yok. askerliği tecil ede ede bi hal oldum. okumak artık hiç istemiyorum.
yani yaşama amacım yok lan. aşık olamıyorum, facebook'a durum girmek için sevgili yapmak istemiyorum.
dedim ya amacım yok, bildiğin amaçsızca yaşıyorum. sabah kalkıyorum(14-15 gibi) sabahlara kadar kitap okuyorum, yabancı dizileri tavaf ediyorum, sözlük okuyorum, twitter takılıyorum ve bol bol uyuyorum. hayatta en son isteyeceğim bir hayat yaşıyorum.
Çeşme Siemens Servisi
ne yazık, ne israf. seneler emekler değil, o derin nefes çekip oh diyişlerim gerçek huzur sanıp onun üzerine kurduğum hayaller boşa gitti. hani böyle aklına gelen ilk şey doğrudur ya, hissetmişim demek ki, biz de ilk ayrıldığımızda kıyamayıp üzgün görmeye, o haline dayanamayıp geri kabul etmeseymişim demek ki... çok farklı olurdu her şey.
tıkanan gidere bakmak için geldiği evimizde, '' ne yapmalıyız? '' sorumuza verdiği ''insan gibi sıçın'' cevabı ile önünde domalmak istediğim tertemiz bir orospu çocuğu ile tanıştım bugün.
Çeşme Siemens Servisi
"çalışmak benim için sadece bir fikir, ama ihtişamlı bir yanıltıcılığı olan, çok kudretli bir fikir. sadece düşünerek bütün gün çalıştım sanabilirim mesela. gerçekte ise, o kadar tembelim ki, stresimi dahi kahveye borçluyum; kahve içmesem, ona bile üşenirim." (m.d.)
okuldaki bölümdeşlerime işkence yaparak gereksiz ortalama kasışlarını engelleyesim gelmiyor değil.
ha bu işkence isteği hocalara yalaka olanlarla daha fazla artıyor.
p.s: abazalık öyle bi duygu ki, eli yüzü düzgün bir hatun her hangi bi erkeğe yaklaştığı anda not koparıyor yada quizlerde direk kopya alabiliyor. bunları da falakaya yatırmak lazım tebi.
Çeşme Beko Servisi
çoğu insana zırva gelen bazı şeylere inanıyorum ben. bazı bilimsel temelleri olmasına rağmen, algılayabildiğimiz düzeyde -bize göre- gerçeklikten kopuk geldiği için bir takım zımbırtılarla açıklanmasının yeterli gelmediği şeylerden bahsediyorum. bir takım formüller fakat teori aşamasında oluşu sanırım aynı zamanda bir acaba oluştururken, bunu gerçekten hissedeni de kocaman bir çılgın yapabiliyor.
Çeşme Beko Servisi
anlatmaya çalıştığım şey en basit haliyle; şu an bu yazıyı yazıyorum, aynı anda ilkokula başladım, aynı anda elli yaşındayım, aynı anda ben ilk kez tek başıma yüzdüm, tam şu an ben üniversiteden mezun oldum ve kep atıyorum, işimden kovuldum, araba aldım, okumayı öğrendim, düşüp dizimi kanattım, ilk defa kola içtim, tam şu an uçak penceresinden aşağıya bakıyorum, hastalandım, iyileştim, tam şu an annemin öldüğünü öğrendim, şu an emeklemeyi öğrendim, bahar serinliğinde güneşli bir günde bisiklet sürüyorum şu an ben saçlarım uçuşuyor, emekli oldum şu an, torunlarıma kek pişiriyorum, tam şu an ilk nefesimi aldım merhaba dünya, en büyük hayalimi tam şu anda gerçekleştirdim bütün sakat sokak hayvanları artık güvende bu merkezde, yine tam şu anda ilk kez aşık oldum, ilk kelimemi söyledim, tek başıma tatildeyim, bütün arkadaşlarımla birlikte eğlencedeyim, şu an son nefesimi vermeden önce son kez bakıyorum sevdiklerime...gibi. ve girdiğim her yola, yaptığım her seçime göre bambaşka hayatlarım, çocuklarım ya da yalnızlığım, dostlarım, eşyalarım, fikirlerim var şu an.
Çeşme Arçelik Servisi
uzun bir süredir hangi kliniğe gidersem gideyim hazırladığım her hastam hcv (hepatit c virüsü) (+)'di. elbette yapmam gerekenleri yapıyordum ama insanda ister istemez ekstra bir stres oluyor. geçen seferki hastam hcv değildi, ben de şaşırdım. meğer hasta uyuzmuş, yok hakaret anlamında değil sarcoptes scabei hominis isimli paraziti taşıyormuş ve bana da demedi, ben de güzel güzel muayane ettim kendisini günlerce, defalarca. elimi de dezenfektanlıyordum her seferinde ama bir yerde atladığım birşey olmuş sanırım. sözün özü, uyuz oldum sözlük. ilaç aldım ama hala kaşınıp duruyorum, çok mutsuzum lan.
lisede, en sevdiğim hocamın, matematik dersinde, sınav kağıdına, isim soyad yerine, lakabım olan "profesör oklitus" yazdım. 10 almam gerekirken, 8 aldım. laubaliliğim yüzünden, hocamla aram bir daha düzelmedi.
Çeşme Arçelik Servisi
finallere çalışmamak amacıyla ev temizliği yaptım az önce. enteresan bir deneyim-bence denemeyin. adam gibi oturun ders çalışın aga, hiç erkek işi değil...
üç gün önce 10 lira verip 3,5 liralık çay fişi aldım. çaycı ceplerini karıştırıp bozuk para aramaya başladı. ben; "neyse önemli değil, sonra verirsin" diye artistlik taslarken 1,5 lira çıkarıp verdi. tam o sırada içeri başkaları girdi, diyaloğumuz yarım kaldı, kalan 5 lirayı da sonra verecek herhalde diye oradan ayrıldım. ama aradan bir gün geçti yok, iki gün geçti yok.. ulan yoksa adam 10 lirayı 5 lira mı sanmıştı diye düşünmekten üç gündür uyuyamıyorum amına koyim ya. ulan geçmişte eşşek yüküyle para kaybettim, yediğim kazığın haddi hesabı kalmadı, aylarca çalışıp faiz ödediğim, bir faturayı yatırmaya üşendiğim için üç kat fazla ödediğim oldu ama hiçbirinde kendimi bu kadar tuhaf hissetmemiştim. içimdeki çocuk bana "saaalak, saalak" diyor sanki. geceleri rüyama giriyor, "hikmet abi, ben geçen sana 10 lira vermiştim yeaa, ekikiki" derken osuruk gibi çıkıyor sesim, hikmet delleniyor benimle dalga geçiyor paramı vermiyor falan. allahım üç günde saçlarım beyazladı. maaşımı çektiğim gün hepsini yolda düşüreydim, kaybedeydim de de bu hallere düşmeyeydim. liseye giderken dolmuş şoföründen üstünü alamadığım 5 liranın acısı yıllar sonra daha yeni yeni hafiflerken bu şokla ne kadar yaşayabilirim bilmiyorum.
Pis Yedili
koydum masaya bir kase üzüm ve eriği, aldım yanıma bir paket sakızı, açtım ''falan filan'ı'' dinliyorum. böyle bir sezon finali olur mu sevgili onur ünlü? bu kadan güzel bir diziye hasret kalmışken o nasıl hüzünlendirmektir gider ayak.
tanıma yazacak tek şeyim : sadece argoyla, küfürle komedi olmadığını o ince bakış açısıyla bize gösteren on numero dizi.
neden o kadar kişiyi gönderdiğini anlamadığım bir sezon finali oldu. yani nedir oyuncularla sözleşme mi yapılmamış? çok para ister diye mi korkuyorlar bilemedim.
onun dışında sezonun en güzel bölümüydü galiba. dramatikliği bir yana sağa sola selamlarda hiç hız kesmedi. mesela ismail abi(abimm benim yaa böle gelse de abim diye sevsem var ya) ve mecnun, leyla'nın babasından siktir yediklerinden sonra ismail abi "hareketleri kest" diyerekten canımız kanımız ulvi'ye selamı en kralından çakmıştır. "ben aslında yoğum" muhabbetiyle de burhan altıntopa göz kırpmıştır dizi. zaten onun dışında da bugünlerde de fark ettim ki, önceki bölümlerinden izlemediklerimi de izleyince, ismail abi, avrupa yakasındaki paçoz ablamıza(şahika) laapss laaps diye selam çakıyormuş. rosebud ise en yarıcı sahnelerden biri oldu eehehe. ilahi allah iyiliğinizi vermesin sizin.
ilgili linkler;
senaristlerinin olayları* izah edişleri ve kurgudaki başarıları birinci sezon finaliyle kanıtlanmış en bi güzide dizidir şahsi fikrimce, ayrıca ismail abinin hayat hikayesi içimizi parçaladı be.
zaten her şeyin bok gibi gittiği hayatta bir bu vardı güldüğümüz, karnımıza ağrı sokan, gözümüzden yaş getiren güldürürken...yazın gelmesiyle o da bitti hem de düğüm düğüm yaparak içimizi. oldu mu şimdi bu, olmadı ama yapacak bir şey yok. eski bölümleri tekrar tekrar izlemeye, her selam çaktıkları şeye ayrı ayrı sevinmeye...devam.
bu dizinin trt'den ayrılmasından korkuyordum ama görünen o ki yeni sezonda da trt ekranlarındalar. başka bir kanala giderse şu anki güzelliğini kaybeder gibi bir his var içimde.
bu güzel dizinin en tatlı özelliği de kör göze parmak yapmadan duyguları verebilmesidir.
ince görmelerine, zekalarına, o yakaladıkları frekansa hayran olunası kalemleri, kameraları ve bunu seyirciye bu denli iyi yansıtan oyuncularına selam olsun. bu diziyi sevenler için boğazdan geçen gemilerin de boğazın da biraz daha anlamı var.
ilk bölümünde ucundan denk gelip, "ha iyiymiş izleyeyim" deyip unuttuğum, son 1 aydır tvden bağımsız, netten bireysel bireysel ara ara izleyip geceyarısı kahkaha bile attığım, şimdi de sezon finali dağıtmasının yanında en az üzülen kişilerdenim sanırım.
sebep: daha biçok izlemediğim bölüm var izlenmedik.
çocukken çekirdekleri ağızda biriktirip toptan yemek gibi altın yumurtlayan tavuk örneği bununla alakasız değil mi, alakasız evet. tabi alakasız oldu şimdi o*.
İzmir Profilo Servisleri
sinirlendiğim zaman ağlamaktan nefret ediyorum. şöyle insan gibi, net bi şekilde sinirlenemiyorum. böyle o an ki tavrı tam ortaya koyamıyorum bi türlü... hemmen salya sümük anasını satiyim. anlatmak istediğim şeyi basitleştiriyor, yumuşatıyor sanki. şükürler olsun ki odamdaki ayna, kendimi göremeyeceğim bir açıda duruyor hep o anlarda, yoksa level atlayıp cinnet boyutuna geçicem kendimi görüp.
gerginim sözlük. yine mesajı karşı taraf tam alamadı lanet olsun.
İzmir Profilo Servisleri
oysa bi bardak kayfe, elmalı bi nargile veya şekeri fazla olmayan çuklatalı bi tatlı beni şeker gibi biri yapar ya neyse...
beni hiç umursamadan hayatına devam etmen bile o kadar umut verici ki;
beni hiç düşünmediğini bilmek o kadar heyecan verici ki;
bir kaç adım uzağımdayken yanına gelememem, seni görememem o kadar acı verici ki...
unutamıyorum seni!!!
Mitsubishi Klima Servis İzmir
*her şeyden çabuk bıkan bir insanım. en çok istediğim şeyden bile bıkabiliyorum. ilk başlarda çok ilgilensem de bir zaman sonra ilgim azalıyor. ama aradan bir süre geçtikten sonra ilgim tekrar canlanıyor. hayatımda böyle olmayan neredeyse hiçbir şey yok gibi. ama bazen bu, çeşitli konular hakkında çok şey bilmemi sağlıyor. tek yararı bu.
*hayatım sürekli "sevdim sevilmedim, seveni sevemedim" hesabında gidiyor. nerede birlikte olmamın imkansız olduğu bir adam var, bilmeden, farkında olmadan, mıknatıs gibi çekiyorum o'nu. çok sevimsiz bir durum elbette.
Mitsubishi Klima Servis İzmir
*iyi olduğum bir konuda birinin beni geçmesine katlanamıyorum. hırs yapıp karşımdakine zarar vermiyorum ama egom zedeleniyor. bildiğim bir hususta en iyi ben olmalıyım.
*çiğköfteye bayılıyorum. urfa'da, antep'te antakya'da, adıyaman'da bile çiğköfte yedim ama babamdan daha güzel yapanına rastlamadım.
*baba tarafımı neredeyse hiç tanımıyorum. baba tarafıyla bir kavga ya da husumet olmadığı halde görüşmüyoruz nedense. o taraftan bir kuzenim yanımdan geçse tanımam, tanıyamam.
Arçelik Servisleri İzmir
bir hissi sorgulamaya ceza tayin edecek şey, kanunlar değildir elbet. buradaki bu tayin hakkı, taşın kendisine aittir ve sen ve ben ve diğerlerimiz, taşa böyle bir seçim, böyle bir tayin yaptırmaya cürret edemeyiz, bu hiç haddimize değildir. işte sen alırsın o taşı ve koyarsın odanın en güzel köşesine, yani odanın bir köşesine, çünkü biliyorum, çünkü ben yaptım, aldım o taşı bahçeden, diğerlerinin yanından ve koydum odamın en güzel köşesine, yani odamın bir köşesine.
sen de yaparsın bunu, çünkü insan birdir, her birimiz aynıyız çünkü, hep aynı uzun senaryonun farklı bir karesiyiz, hepimiz aynı acının, aynı etin parçasıyız. hepimiz bu yüzden yalnızız işte, çünkü başka kimse yok, yüz binlerce tane var bizden. aynı şizofren bedenin farklı salınımları. kah kötüyü oynuyoruz, kah iyiyi. kah çalıyoruz, kah gidip asıyoruz çalanı. kendimize inat çalıyoruz ve cezalandırıyoruz kendimizi.
Arçelik Servisleri İzmir
kendimizin o ukala suratına tükürüp gidip içiyoruz, kendimize takılıyor düşüyoruz, içten içe ölüyoruz.
diğerine özlem duyuyoruz hep, bir tane daha olsun istiyoruz, odanın karanlığında ve boşluğunda ve o insanın içine işleyen, tıka basa boğucu yalnızlığında biri daha olsun istiyoruz.
şizofrene bağlıyoruz kimiz zaman, bölüyoruz kendimizi, öyle seviyoruz, iki yarım bir tam etmezken üstelik, kendimize sonsuz aşklar oynuyoruz.
robotlar yapmaya kasıyoruz, düşünebilen bir tanesi için milyon dolarları gözden çıkarıyoruz. halbuki, düşünebilen bir tanesine paha biçilemez. biz yine aptalca paha biçmeye kasıyoruz.
ama insanız işte, bizi işte bu aptallığımız insan yapıyor.
tasarladığımız hiç bir robota bu aptallığı eklemiyoruz, tam tersine onun çok akıllı olması asıl amacımız, ve haddi olmayan hiçbir şeye cürret etmemesi.
üç robot yasası böyle diyip dayatıyoruz, "haddin olmayan hiçbir şeye cürret etme. ne bir insana zarar ver ne de zarar görmesine göz yum. ve bir taşı asla alma bahçeden." ve sonra insan olmasını umuyoruz bu robottan, düşünebilmesini. bir benliğe sahip olabilmesini.
aptalca çelişiyoruz ve üstelik bizi bu insan yapıyor.
Vestel Servisi İzmir
bütün parfüm kokularını bilmek ve denemek istiyorum, bi parfüme bağlanamıyorum, sevsem bile başka bi kokuyu denemekten çekinmiyorum, hatta bazen ya bi kokuyu çok beğenmiştim neydi ki ya adı diyorum, unutuyorum... şaşırıyorum şu parfümsüz yapamam bu parfümsüz sokağa çıkmam diyenlere... işin ilginç tarafı ilişkiler konusunda tam tersine bir sıfır olsun benim olsun modunda takılmam, kel fodul seviyorum ben bu adamı hiç arayamam deneyemem bi başka ilişki tutumunda olmam.(o kadar değil caanımm yani kel ya da fodul değil henüz tamam accık! göbeği var ama olsun)
Vestel Servisi İzmir
pozitif düşünün pozitifleri yaşayın, yakalayın vb kitaplar kocaman yalan, ulan isteye isteye dileye dileye bir hal oldum pozitiflerin enn bulutuna enn uzayına çıkıp kör kuyuya çakılan dilencisi oldum hala bir yudum su veren yok, tekme üstüne tekme, yoksa tersine mi çalışıyor bu çark acaba.
sık sık, benimle alakalı veya alakasız konularda karşıma çıkan, kendi alanında; açıklanamayan, tuhaf ve gösterişli bir kariyer edinmiş insanları kıskanıyorum. sanki onu ben de yaparmışım ama bi şekilde önce onun aklına gelmiş, veya aklına bile gelmemiş belki, hayat onu almış o noktaya yerleştirmiş ve neticede o işi yapmış görünmüş; ve ben yapamamışım gibi hissediyorum güya, ama bence öyle hissetmiyorum. yani o işi kendimin de yapabilecek olduğu konusundaki fikirlerim bence net değil. naaptığım belli değil yani.
13 Nisan 2012 Cuma
İzmir Vestel Servisleri
bugün akşam saatlerinde biri aradı. bır kadın. gayet samimi konuştuk. işimden falan sözetti. sonra yoğun olduğumu, geri arayacağımı söledim ve kapadım. kim olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yok.
ölümümün bir hayvan tarafından olmasını istiyorum. "ölüm" e dair tek arzum budur.
İzmir Vestel Servisleri
dolaylı yoldan onlara çektirdiklerim ya da insanoğlunun onlara yaptıklarının yanında benim ölüm sebebim olmaları, belki son nefesimi verirken bana biraz huzur verir diye düşünüyorum.
ama muhtemelen beni öldüren hayvan katledilecektir. hatta gazeteye manşet olacaktır. "pis köpek can aldı", "katil kurbağa zehir saçtı", "piç antilop", "bok kafalı kedi" gibi... bu o hayvanın hatta o hayvan türünün aleyhine olabilir muhtemelen. umarım olmaz. olmasın.
her ne haltsa. her neyse. biraz etrafınıza bakın. biraz etrafınızı "görün" siz de bana hak verirsiniz.
not: ibne sinekler siz hayvan değilsiniz. kış bitiyor kokunuzu alıyorum alayınızı gömerim. : )
Demirdöküm İzmir Servis
benim halamın bir oğlu var sözlük, evin tek çocuğu bu hıyar. senelik iznini geçirmek için benim bulunduğum şehre geldi. ben de ailem başka bi yerde olduğu için evde yalnızdım o zamanlar. akşam evde yemek yedik televizyona biraz baktık o arada bu kalktı baktım başladı kemerini, fermuarını çözmeye. aldı beni bir korku. ben "hala oğlu dedik eve aldık yedirdik içirdik ne oluyor amk beni mi sikecek" diye düşünürken tuvaleti sordu. pantolonunu çıkarmadan tuvalete giremiyormuş. derin bir nefes aldım.
ne zaman radyoda şirinoğlu faktoring'in jingle'ını duysam içimden aynı melodiyle "amın oğlu esteban" diyorum. buna engel olamıyorum.
Demirdöküm İzmir Servis
şirinoğlu fak. bizimle aynı binada, ne zaman asansör o katta dursa ve ben güvenlikle gözgöze gelsem gene a mın oğ lu es te baan diyorum, sonra bütün gün beynimde bu terbiyesiz kelimeler o melodiyle dönüp duruyor.
Demirdöküm İzmir Servisleri
her gün eve aldığım kedileri dışarı çıkaramadan kendi kedim gelecek diye ödüm kopuyor, yakalanmamak için akla karayı seçiyorum. genelde yakalanıyorum ama gün geçtikçe daha profesyonel evden kedi atma yöntemleri geliştiriyorum. oğlumu önden alırken diğerlerini arka odaya tıkıp oradan gönderiyorum ki beş ekstra kedi ile bu oldukça zor. eve başkasını alacak olsam, eşim bassa ya da basma ihtimali olsa bu kadar gerilmem, o derece geriliyorum.
sonra bu kedicikler miyav miyav cama geliyor, bu gece yine onlardan biri diye bakmadım. sesi de hiçbirine benzetemedim. bari söyleyeyim eve almayacağımı derken kızımı camda vıyklarken gördüm. o kadar çok kedi giriş çıkışı oluyor ki, kendi kedimi sokakta bıraktığımı unutmuşum resmen.
Demirdöküm İzmir Servisleri
bana uzanan her patiyi tutuyorum. bugün de bir pati uzandı. tuttum. meğer hayvan uyuzmuş, yeni yeni iyileşiyormuş. arkadaşım yemek almaya gittiğinde kolumla kedi ile yorulup yattığı banka oturdum. elimi koklattım, başını montuma ve pantolonuma yasladı, pati uzattı, tuttum. sonra bir takım amcalar köpeğin tarihçesi hakkında izahat verdiler ki sağ elim zavallı elim şeklinde eve gelirken uyuz mikrobunun üzerime bulaşmış olma ihtimalini abartıp kedimi taşıdığım diğer tarafa yürürler mi diye endişe ederek kedimi arkadaşa verdim ve eve yalnız döndüm. kıyafetlerimi poşet içine koyup kedi medi ulaşmasın diye yükseğe astım. geçen gün ups görevlisine kimlik sorup "sizin gerçekten ups görevlisi olup olmadığınızı nereden bileyim? belki bu doçentliğime bir sabotaj," diyen arkadaşa gülerken bu teorilerimle en az onun kadar manyak olduğumu açık etmiş oldum. sonra kendimi yüz defa yıkadığımı söylememe gerek yok herhalde.
üniversite sınavı ile ilgili de bir itirafım var, üşenip duruyorum. geçen birine söyledim. epey rahatladım.
üniversiteye hazırlandığım ilk sene dersane birincisi olduğum için odtü, itü gibi yerler yazmam isteniyordu. bursluydum üzerine. mecbur yazdım bunları. üçüncü tercih olarak istediğim okulu yazdım. dördüncü olası okulu ayrıldığım ilk sevgilim orada okuduğu için yazmadım. gerçi onunla değil aynı okulun, aynı şehrin havasını bile soluyamazdım. öyle bir dönem.
Yoğurt mayalamak
5-6 aydır aklımı aldı bir türlü geri vermiyor sırf hiçbir şeyin net olmaması yüzünden. salaklığıma doymadıgım gibi hala da devam ediyorum ve bu durumdan inanılmaz derecede sıkıldım.
öf iğrenç bir entry oldu bence bu. silerim ben bunu sabah uyanınca herhalde. okuduysanız da buraya kadar valla ne diyeyim peygamber sabrınız varmış.
Paramız yok
sonraki günlerde ben yine rutin ne yazmış bugun diye twitter hesabına bakınırken bir gün "sevgilimi çok seviyorum" gibisinden yazılar gördüm info kısmında. tweet olarak atılmış şeyler değil yani. ama kısa bir araştırmanın ardından o elemanın da twitter hesabını buldum, baktım, o da buna benzer şeyler yazmış ve kızın adını da belirtmiş, her şey meydanda yani. ben de iyice çekildim. daha ne yapayım, iki tane kapı gibi kanıt olacak olay oluyor karşımda ve benim yerime o eleman tercih ediliyor. maçı oynamadan yenildim diyebilirim. üzüldüm. çünkü benimle saatlerce konusan insanın o durumdan bu duruma bu kadar kolay geçişini hiç sindiremedim.
ozan
mallığımı beyan ederek soyleyeyim ki, twitter'a ilk kaydolduğum zamanlarda 2-3 arkadasım hariç kimseyi bilmezken onların following listesini geziyordum acaba kimler var tanıdık bulalım falan diye. şaka lan evet, genel bir güzel kız analizi yapıyordum ve perimeterlarımı belirliyordum. çok yakın olduğum bir arkadaşımın listesini de amaçsızca gezerken bir kızın fotografi dikkatimi çekmişti, "vay be ne hoş kızmış" deyip geçmiştim hiç dokunmadan. biraz da üşengeçlik ve çekingenlik olduğundan üstünde durmamıştım. neden seneler sonra o veya bu şekilde bir kızla tanıstım. twitter üstünden laf atışlarıyla başlayan dostluk msn olsun, telefon olsun 3 aya* yayılan bir süreçte bayağı ilerledi. ben yazdıklarından ve hadi açık olalım ilk gördüğüm fotografından da biraz etkilenmiştim. neyse, daha da ilerleyen muhabbetlerde eski bir fotografını gosterdi ve bende bir şimşek çaktı. ben bu fotografı tanıyordum. ama emin de olamıyorum sadece tanıdık geliyor. bütün gece düşündüm, beynimin sınırlarını zorladım falan ve evet, hatırlamıstım, o'ydu. şaşırdım da tabii bir o kadar.*
Hidayet türkoğlu kimdir
çok sıkıcı bir hayat yaşıyorum. o kadar sıkıcı ki sıkılmaktan sıkılıyorum artık. ve her şeyin belirsiz olması da çok kötü bir şey. okul, iş... cidden düşündükçe sıkılıyorum. yarın iş görüşmesine gidiyorum mesela. en ufak bir heyecan yok. hatta içim daha da sıkılıyor. okul desen zaten muamma oldu iyice. her şey daha da kötüye gidiyor ve ben durduramıyorum. freni patlamış bir bisikletle yokuş aşağı hızlanıyorum sanki. korku hissetmiyorum desem yalan olur. yokuşun bitiminde beni neyin beklediğini bilmiyorum çünkü. ya bu hızla gider paramparça oluruz ya da bu hızla karşımıza çıkanı devirir geçeriz.
Lg Servis İzmir
yavuz'un dönüşünü kutlamak için osman sonant'ın filminin tanıtımı da bol bol yapıldı 24. bölümde. yavuz sahildeyken arkadan geçen itfaiye aracı, mecnun'un mekanındaki aşk cümlelerinde geçen "yangın var"lar...
sevgilime yıllardır ne söylesem koştu izledi. arkadaş bu kadar zamandır 2 türk yapımına bayıldım biri behzat ç, biri de leyla ile mecnun ve fakat bu ikisini de kendisine sevdiremedim. ben deli gibi sevsem de bir türlü sevemedi ve benim salak salak espirilerime anlamsızca katlanmak zorunda kaldı. sevse şunu, bir izlese aslında...gülmek bir yana insanın gündelik hayatına işleyecek tepki ve mimikler katıyor bazen. mecnun'un o agresif tavırları bir anda dile takılıyor ve anlamayan için de bu bir hayli sıkıntı yaratabiliyor *
Lg Servis İzmir
çok süper bölümdü. yavuz, onur ünlü iyi ki geri dönmüş.
erdal bakkal bu bölüm çok çok iyiydi gerçi hep öyle ama bu bölüm daha bi güzel durdu. adam konuşmasın mimikleri yetiyor ya.
diğer yorumları görmedim ama aynayı ilk gördüğümde harry potter aynası dedim fakat dizinin sonunda hayır o bizim mecnun'un aynısı dediler resmen. adamlar çok güzel düşünüyor hafız..
İzmir Demirdöküm Servisleri
sürekli ferdi baba'nın şarkılarını çaldığından (ve bu gece bergen), bir arabeskçi olarak benim sempatimi kazanan dizidir. çok izlemem ama sırf bu bile artık izlemem gerektiğini gösteriyor. youtube'dan sadece ferdi baba'lı bölümleri izlemek yetmiyor zira, çünkü komik de dizi, maşallah pek de sempatik.
1. bölümden itibaren izleyeceğim, karar verdim. internet sağolsun.
ikinci sezonun başından beri eleştirmemize sebep olan herşeyi 24. bölüm ile geride bırakıp tam kadro yardırmaya devam ettiler.
efsane bölümler olan 12,15,17 vb. de yaptıkları gibi, anlık komik olay ve diyalogları , tüm bölüme konsept olarak yayarak durum komedisi yapma marifetlerine devam ettiler bugün.
özellikle aynada herkesin kendini görmesi ayrıntısına hasta oldum.
İzmir Demirdöküm Servisleri
söyleyen oldumu veya dikkatini çeken oldumu bilmiyorum ama doktorun patch adams filminden robin williamsın oynadığı doktor karakterine süper incelikli bir gönderme çakmıştır. ayrıca yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış.
bir de şöyle bir görsel ekleyelim ne olduğu net anlaşılsın
12 Nisan 2012 Perşembe
Panasonic Servis İzmir
tekila için erik, şarap için üzüm, sigara için sakız, metafor da metafor... bu kadar tatlı bir dizi iken, silah şeyoldu ya, olmadı yani, ne o öyle kendini vurma falan, silah ne alaka ya bu dizide.
he şimdi leyla ile mecnun övme şenliklerine kaldığımız yerden devam edebiliriz:
arda çok tatlı. ismail abi sen teksin.edit: efendim bu bölümde acıların kadını bergen'den (bkz: neden dönmesin) şarkısını çalarak pek güzel bir dönem müziği seçmişlerdir. arabesk deyince entelim ama orhan gencebay da dinlerim ne klişesine ve kolaycılığına kaçmayıp, 80'lerin hakiki arabesk örneklerine yer vermeleri bu diziyi kaliteli yapan faktörlerden biri.
bu akşamki bölümde, 90'ların saklandığı dükkanda hagi'in posterini gördüm ya ölsem gam yemem! efsanenin milan maçı sonundaki resmiydi muhtemelen!
Panasonic Servis İzmir
yavuz ve zeynepin karşılaşıp da konuşamamaları esnasında arkadaki şahindekileri kamera görünce durup seyreden apaçilerden sanmıştım meğer adamların ufak da olsa rolü varmış. ayrıca bir şahine kaç kişi sığabilir arkadaş.
bomba bir bölüm oluyor arkadaş bomba! resmen kahkahalarımla çınlıyor apartman.. yalnız yavuz'u ne kadar özlemiş bu gözler ben de inanamadım kendime..
ayrıca sevgili erdal abi hastayım sana hasta
ben de seniiiiii issskeeennndeeeerrrr diye bağırasım var balkondan..
öldüğüm bittiğim dizi. hiç bitmesin..
aha reklam bitti kaçtım ben!
imlayı göz ardı etmişiz edit'ledim..
11 Nisan 2012 Çarşamba
Vestel İzmir Servisleri
dün okula gittim, baktım bizim arkadaşlar kar topu savaşı yapıyorlar. ben de hiç yetenekli değilimdir o konularda, direk aradan geçip kantine gidecem yani, hiç niyetli değilim savaş yapmaya...
tam geçerken bir kartopu kulağıma isabet etti. -erkeklerin elinin ayarı yok gerçekten!- kulağım ağrıdı yahu! ama bir şey demedim, sonuçta bilerek yapmadı.
Vestel İzmir Servisleri
sonra derse girdik, erken bitti ders. bir çam ağacı var ortada, ama yani yarım metreden kesilmiş bir ağaç gövdesi o kadar. onun dışını karla kapladım böyle, kardan adamla michelin lastik reklamındaki lastik adam arası bir şey yapıyorum.
bana kartopu fırlatan sevgili arkadaşım çıktı bu arada dersten.
-nasıl olmuş kardan adamım?
+çok biçimsiz olmuş be engerek!
-evet ya bence de. istersen tekme atabilirsin.
+cidden mi? bak kızma sonra bozdum diye.
-yok yahu, zaten bozulacak gidecem şimdi ben.
arkadaşım koşarak tekme atar kar görünümlü ağaçtan adamıma, ayağını tutarak yere yatması da tam o saniyelere denk gelir. yazık, çok acımış canı.... bunu iki puan sayıyorum.
Demirdöküm Servisi İzmir
iki itirafım var bugün,
ilk olarak, az önce oğuz atay hakkında sözlükte yazılanları okudum,iyice duygusala bağladım.34 yıl önceki bir ölüm için tekrar üzüldüm.gözümden yaş geldi bildiğin.43 yıllık hayatına güzel şeyler sığdırabilmiş,aynı derece güzel eserler bırakmış...keşke yaşasaymış biraz daha.(gerçi ergenekondan alırlardı içeri)..
ikinci olarak, rüyamda ,arkadaş olarak iyi bir iletişimim olduğu,komşumlarımdan birini gördüm birkaç gün önce...rüyamda kız üstüme kalıyordu ve ben onunla evlenmek zorunda kalıyordum.bu rüyayı gördükten sonra, kızdan köşe bucak kaçıyorum sözlük,sanki gerçek hayatta rüyamdakiler başıma gelecek gibi geliyor.apartman koridoruna çıkmadan,sağa sola bakıyorum o derece yani...son nokta:ne bilim öyle işte.insan denen yaratık bir garip,ben daha garibim..
Demirdöküm Servisi İzmir
bugün anlatacaklarım bu kadar.sınıf dağılabilir..
itiraf olsun ki kabul ediyorum; biraz saplantılı bir kişiliğim var. alışkanlıklarımdan da kolay kolay vazgeçemiyorum zaten. beğendiğim bir şeyi bıkana kadar yapmak gibi de bir alışkanlığım var ki burda bıkana kadar aslında sadece lafın gelişi, bıkamıyorum!
aynı kitabı defalarca okuyabiliyorum, aynı şarkıyı gündüzlü geceli dinleyebiliyorum, aynı filmi defalarca izleyebiliyorum. üstüne üstlük gayet kolay sıkılan da biriyim, tezatımda çarpışıyorum. neyse.
sözlükte de dönüp dönüp okuduğum bir çok entry var, bazıları ki her gün min. bir kez okumasam ı ıhh işlerim yolunda gitmiyor, o derece bağlıyım çoğuna.
amma ve lakin üç gün önce yazılmış öyle bir entry var ki duramıyorum okumadan, gerçi artık sayfayı getirmeme de gerek kalmadı, virgülüne kadar ezberledim. zihnimden okuyabiliyorum, olsun yine de açıp altında nickiyle görmek daha güzel.
ha bir de depresif halime bir haller olmakta mütemadiyen, git gide polyannaya evriliyorum gibi. korkmuyor da değilim bu halimden hafiften!
nasıl anlatayım bilemedim; hani sanki böyle bir kahraman var da beni koruyup kollayan, bana sadece hayata şımarmak kalıyormuş gibi, pek güzel, birazcık da özlenen. (hem o cerberusu bile yener.)
Klima Servis İzmir
yapacağım itirafın gerekçesini de yazacağım için(anayasa mahkemesi misin neyin gerekçesi ibne demeyin)biraz uzun olabilir ama okuyun.çünkü ibret alacaksınız,titreyeceksiniz.kapatın arka fondaki müziği ve diğer siteleri...bazılarınız da ellerini yıkadıktan sonra dikkatlice okusun.(bırak arkadaşım www.asianbustygirls.com sitesini)
---askerden yeni gelmişim haliyle bir sevgilim falan yok o dönem.hoş askerden önce de uzun bir süre sap gezdim alışkınım yani ama insan bir yerden sonra özeniyor etrafındaki çiftlere.kafaya taktım ben de diğer insanlar gibi belirli yönlerden biribirimizi tamamlayacağımız bir sevgili sahibi olmalıydım.zaten az çok niyetinizi belli edince kadim dostlarınız devreye giriyor bu konuda,yardımcı olmaya çalışıyorlar.işte böyle bir durumda sağolsun iyi bir dostum ve sevgilisi ortak bir arkadaşlarıyla beni tanıştırmaya karar verdiler.beklenen gün geldi telefon çaldı.
+aliyu(bu benim telefon açma şeklim)
-nerdesin
+şurdayım
-acele gel buraya
+mıy mıy kıy kıy
-fıy fıy
+tamam geliyorum
niyetimde var yani ama insan utangaçlığını da atamıyor üstünden.bir şekilde motive ettim kendimi.ben de inanamadım ama malum yere malum zamanda intikal ettim.kapıdan içeri girerken edilen dualar,duruşa yürüyüşe dikkat etmeler falan hepiniz biliyorsunuzdur bu tripleri.hatta o kadar utangaç bir allah'ın belasıyım ki umarım onlar uzaktan beni farketmeden masalarına sokulurum falan diye bile aklımdan geçirdim.yürüyemem arkadaş gözler benim üstümdeyken.o kadar yürüyüşe dikkat etmeme rağmen müslüm gürses'in ünlü yengeç yürüyüşü gibi masaya yaklaştım ve hemen yoklamayı yaptım.arkadaş,ve sevgilisi.diğer bir arkadaş(hiç sevmem) ve onun sevgilisi ve bir huri.peki nerde benim vasat potansiyel sevgilim?işte o an vücut ısım yükselmeye başladı.bizim kekoların beni tanıştıracakları kişi bildiğin "o kız sana bakmaz abi" adlı ergenliğe ait sahnedeki kız.o sahneyi defalarca izlediğim için hemen tanıdım zaten kızı.oturdum masaya tanışma falan normal bir muhabbete girişten sonra ketumluğa büründüm hem de aklımda binlerce düşünceyle.hele ki kızın sizi süzdüğünü farkettiğiniz zaman iyice durum sarpa sarıyor.beynimin içinden bir yandan bir yerlere koyuyorum,istemsiz küfürler ediyorum,bir yandan da bitsin diyorum artık.bitsin de kurtulayım
beş on dakika öyle mal gibi sustuktan sonra arkadaş topu bana atmaya başladı muhabbete gireyim diyerek.ayıptır söylemesi denk gelirse kaliteli espiriler yaparım yani etrafımdakileri güldürdüğüm görülmüştür.işte ben de atılan pasları gayet ciddi bir şekilde gole çevirmeye başladım(ciddi bir tavırla espri yapmak,bakın bakın espri yapacam birazdan gibi laçkalıktan daha etkili oluyor)yani girdim muhabbete bir yandan.güldük eğlendik.harbiden efendi kızmış.güzelliğiyle bir tarafı kalkanlara benzemiyordu.buraları hızlı geçeyim gecenin sonunda servis olduğum için benimkini(nerden benimkiyse) eve bırakma şerefine nail oldum.arabam var benim :)
Klima Servis İzmir
peki gece öyle bitti mi hemen.nerdeeee!eve gittim dönüp dönüp duruyorum odanın ortasında(oda da kümes kadar).diyorum ki ulan roma o kız sana bakar mı?az mı baktım aynaya sağdan soldan önden arkadan.yok arkadaş aynı mal resim hiç gitmiyor.nankörlük etmiyeyim bu ülkede kızlardan çıkma teklifi almış şanslı azınlıktan birisiyim ama o kadar.daha sı yok yani.öyle maşallah denilecek bir görüntüm yok.bir de belirteyim kızın boyu benden sanki bir iki parmak uzun gibiydi ve ayağında da topuklu yoktu.aranızda frodo baggins miş bu allah belasını versin diyenler varsa asıl allah sizin belanızı versin :d adamın asabını bozmayın.sabahı zor ettim benim arkadaşı hemen aradım görüştük;
+ulan salak ben o kızın dengi miyim?
-hacı eski çıktığını gör öyle konuş.hem tipsiz hem mal.(tanıyor çocuğu)
+valla mı?kız olsan kime verirdin.
-sana verirdim.
+yok yaaa.olsun sen yine göster şu çocuğu da ikna olayım.
facebook'a yenge hanımın üyeliğinden girdik.profil resmini görünce cidden içimi heyacan fırtınası kapladı.avuçlarım falan kaşındı cidden öküz gibi bir tipti karşımdaki.diğer fotoları açta dalga geçelim dedim.daha sonra diğer fotolara bakınca durumun 2-2 olmadığını anladım.çocuk boylu poslu,kıvırcık dağınık saçlı,garip garip ülkeleri görmüş ortamlarda bulunmuş bildiğin kızların yoğun talebine maruz kalan bir tip.moralim bozuldu haliyle.çocuğu pes oynasak yenerim,batak oynasak batırırım,halı saha maçı yapsak çalıma dizerim ama çocuk benden yakışıklı.sınava girsek geçerim,koşsak tur bindiririm,king oynasak son ikiyi itelerim ama benden yakışıklı.kısaca ağzına sıçarım ama benden daha yakışıklı.
bitirdim orada olayı.davul dengi dengine çalacaktı.kapattım mevzuyu.müstakbel sevgilim her ne kadar beni de şaşırtacak kadar(arkadaşların söylediğine göre)oluru var dese de cesaret edemedim.neydim ki neye sahip çıkacaktım.yahu bir dene,senin de şöyle böyle özelliklerin var,saygı gören bir insansın,karizman var gibi :) ,adam gibi adamsın,esprilisin,bak olabilir demiş falan gibi gazlamalara kanmadım ve haliyle mevzu kapandı.
10 Nisan 2012 Salı
Toshiba Servis İzmir
televizyon ekranında gördüğüm en güzel kızın gerçek adını hala bilmiyorum.geniş aile'deki eczacı kız,cevahir'in sevgilisi olanı hani...öğrenmekte istemiyorum böyle olunca daha da bir güzel geliyor.acaba bu kıza hangi isimler yakışır diyorum.son tercihim melis oldu.haftada toplam 8 saat televizyon izleyen birinin bünyesinde bu gibi enteresanlıklar oluyorken günde 18 saat televizyon izleyen babaannemin halet'i ruhiyesini düşünemiyorum.
Toshiba Servis İzmir
o kızdan hoşlanmaya devam edecem,ta ki dizide o elemanla evlenene kadar.sonra saygı duyacam ilişkilerine ve aradan çekilecem.hani dersten sonra ''ya çok uykum var'' diyorum ve koşa koşa eve gidiyorum ya,
hani iş yerinde öğle arasında herkes yemek yerken ben ortalıktan kayboluyorum ya,
hani otobüsten alakasız bir yerde iniyorum ya,
hani arkadaşların evinde kaldığımda, sabaha karşı beni yatakta bulamadıklarında ''susadım su içtim'' diyorum ya,
hani halı sahada maçın en güzel yerinde kaleye geçmek istiyorum ya,
hani ormana gittiğimde şu ağaçların meyvesi güzel diye ağaçların arkasına çömüp saklanıyorum ya,
hani birine ''1 liracık demir paran var mı'' diyorum ya,
hani kızlar ''kek bööğrek yaptık bize gelsene'' diyor da niyetliyim bugün eve gidip akşamı beklerim diyorum ya,
hani içki içtikten sonra herkes pisuvarda çişini yaparken ben klozete gidip ''ayakta yapmak sakıncalı oturarak yapmalı'' diyorum ve ses duyulmasın diye sifonlara basıyorum ya,
hani bir kızı otobüse bindirdikten sonra otobüsün hareket etmesini bekleyemeden uzaklaşıyorum ya,
hani evi olan arkadaştan anahtarını istiyorum ve arkadaş ''kız atacan dimi lan'' diyor ya,
kakamın dayanılamayacak kadar çok gelmesinden. zaten sizin de başınıza geliyordur böyle şey. pek sürpriz olmadı kakamın geldiği. sabahlar kaka, akşamlar kaka, geceler kaka. başka da derdim yok anasını satim. işim gücüm budur benim, gökyüzünü boyarım her sabah, hepiniz uykudayken. uyanır bakarsınız ki kahverengi.
İzmir Vestel Servis
bok kafalının tekiyim. bu pek de itiraf sayılmaz, gizli saklı bir durum değil çünkü. canım yanıyor, küskünlüğüm var, köpek gibi hastayım, altın vuruşu da yedim. ağladım bir de utanmadan. şimdi mi? ne tuhaftır ki geçti. evet aptallaşabiliyorum, evet hem ağlayıp hem gülebiliyorum, evet güçlü gözükmek adına hayatımdaki insanların çoğundan kendimi saklıyorum. pişman mıyım değilim. yaptığım hiçbir şeyden pişman olmadım, bu kötülüğü kendime yapmadım. acı çeksem bile kendim istemişimdir, acı verene de kızmam. şimdi gayet iyiyim. gidip biraz da rakı alsam. bu saatte mi? evet. bu lafı seviyorum, bir yerlerde mutlaka akşamdır.
İzmir Vestel Servis
bu akşam yakın bi arkadaşımın nişanı var ama ben gitmek istemiyorum. çünkü 21.00'de holdem türkiye poker ligine katılacak, yattığım yerden para kazanacaktım. hayaller yandı, kül yok, duman yok, hiç, hiç, hiç bişey yok...
müzik zevkimi geliştiremiyorum. insanlar bin tane grup sayıyor "ne dinlersin?" diye sorunca; ben dörtte falan kalıyorum. özellikle radyo dinlemiyorum, yeni şeylere tamamen kapalıyım. nasıl olduysa işte bir ara dave matthews band sardı, o da iphone'daki tap tap sayesinde, allah razı olsun. o kadar yani. bir de bu adam müziği seven gitarla oynaşan falan bir adam.
özellikle alternatife gireyim diyorum bir süredir. ama yeni gruplar yeni müzikler; yeni insanlar tanımak gibi geliyor. ruhumu yoracakmış gibi hissediyorum.
ek: ne varsa badide var, arkadaşta var..
odamın kapısı açık olduğunda uyumayı bırak boş boş oturamıyorum bile, o kapı illa kapalı olacak! yatıya kaldığım diğer evler için de bu durum geçerli. nedendir bilmiyorum sözlük.
Demirdöküm Servisleri İzmir
saçlarımı sadece o'ndan kurtulmak için kestirdim. yani, sembolikti benim için. dokunduğu kısımı kestirdim, elimden gelse yanağımı da aldırır, yenisini ekletirdim. gözlerine değen gözlerimi, ellerini sıkan sağ elimi de aldırabilirdim ama maalesef henüz mümkün gözükmüyor. saçlarımı uzatmamaya da yeminliyim. peki, başardım mı?
hayır. ama neredeyse, evet.
Demirdöküm Servisleri İzmir
ara sıra eski sevgilime tüm öfkemi kustuğum, bol küfürlü mailler yazıyorum. sonra okuyup yollamaktan vazgeçiyorum. "send" butonuna basma-basmama arasında kaldığım o kısa anlarda yaşadğım gerginlikten de pek keyif alıyorum ama içten içe "lan bir gün yanlışlıkla basıcam heee" diye de tırsıyorum. kendime eğlence buldum böyle işte sözlük.
yaklaşık bir saat önce otobüsle eve gelirken hemen önümdeki koltukta oturan kızın telefonla konuşmasını hiç utanmadan, sıkılmadan eğilip dinledim. (karnım ağrıyomuş gibi öne eğilerek) epeyce bir mesafe katettik ve kız ve hayatı hakkında epey bilgi elde ettim. çocuğun biri bundan hoşlanıyo ve gece yarısı kız ''karnım aç napsam yaee'' deyince çocuk kendi elleriyle patates kızartıyo ve hiç üşenmeden kalkıp götürüyo kıza. (peşin hüküm verme hemen, devamını dinle) buraya kadar herşey normal.
çocuğun getirdiği kızartmayı yedin tamam, güzel de olmuştu (dediğine göre) ona da itirazımız yok. hepsi iyi hoş tamam da niye ümit veriyorsun çocuğa be kardeşim. bunların hepsini anlattıktan sonra ''iyi çocuk, hoş çocuk ama ona karşı bişey hissetmiyorum kıı'' da neyin nesi amına koyim? niye oynuyosun çocuğun hayalleriyle? olmıycaksa peşin peşin söyle. ne biliyim 'ben sana senin bana baktığın gözle bakmıyorum' gibi bişey de ama ümit verme işte. bir kez daha gaziantep üniversitesi'nin önünden geçerken görürsem bu kez kendim uyarıcam. hem de özel hayatına istemeden misafir olmama rağmen.
gelemiyorum böyle şeylere. danyal gergin gibi copla masalara neyim vurasım geliyor. işin aslı ne yavrum? işin aslı ne? onu söyle sen..
Vestel Servis İzmir
belki de hayatima bundan sonra bin tane kadin girecektir ama bir tanesi var hayatimdaki tum hatalara sebep olan herseyimi elimden alip beni buraya hapseden kadin. ne olursa olsun evlensem bile bir baskasiyla ki seninle evlenmeyecegimi cok iyi biliyorum hep seni hatirlayacagim. belki nickimi hatirlarsin da anlarsin ne demek istedigimi. gecmis dogum gunun kutlu olsun.
çocukken oynamaya doyamadığım oyuncaklarımı; kurbağacığı, pembe panteri, küçük boz ayımı ve oyuncak piyanomu çok özlüyorum, saklanmamış olduğu için acayip üzülüyorum..
dün sarhoşken sözlüğe girmek için büyük bir mücadele verdim sözlük.* şifremi yazıp sonuna da @hotmail.com yazınca girmek baya bir zor oldu haliyle.
bugün hiçbir şey için heveslenmemem gerektiğini öğrendim. ne için heyecanlanıyorsam o olmuyor bebekliğimden beri ya. bundan böyle heyecansız isteksiz meymenetsiz hatta mendebur bi şekilde yaşayacağım ben bu hayatı. şirin, eğlenceli, hep gülen ve mutlu görüneni bundan sonra dövsünler, öldürsünler.
haberlerde ismini duyduğum insanları facebookta arıyorum bakınıyorum öyle. şimdi bi katil buldum mesela sözlük. napıyomuş günlük hayatında onlara bakınıyorum zaman geçiyor akşam vakti işte.
kedi olmak, günde yirmi saat uyumak istiyorum. tek derdim mama, su, temiz kum, biraz da ilgi olsun istiyorum. aklıma takılan tek sorunun 'nerde lan bu oyuncak top?' olmasını istiyorum.
<3 kalp olduğunu bilmeme rağmen kırık kalp 3 olayını şimdi öğrendim. zaten ziraat bankasının ambleminde z ve b harflerinin olduğunu öğreneli de çok olmadı. yaşam benim için bilinmezlerle dolu.
edit: lan z ve b'nin üstünde de t ve c varmış şimdi baktım ve gördüm. yemin ederim bankadan biri okusa şunu öğrenim kredimi keserler, geceden yatırılmış ıslak odunla ağzıma ağzıma vururlar.
Klima Servisleri İzmir - 2
denemekten çok sıkıldım.
üstelik de bunu ilk kez yemeğe çıktığım adam arabayla eve bırakırken, eski sevgilinin evinin önünden geçtiğimizde fark ettim. eşiyle oturduğu, ışıkları pırıl pırıl evlerinin...
zile basıp kaçsaydım keşke onun gibi. huzuru kaçmazdı ki benim gibi...
ofiste patron küçüğü, odasından, yan odamdaki iş arkadaşıma seslendi, ''çizi ister misin?'' diye.
bana seslenmedi.
sekretere sordu, ister misin diye.
bana sormadı.
hayır çizi meraklısı değilim. bana da sorsa ''yok teşekkür ederim'' diyecektim ama sormadı. hayır canım da çekmiş değil ama insan gene de bir sorar yaa.
ve bunun için üzüldüm şu an.
nedenini bilmiyorum ancak, iş ilişkinin başlamasına geldiğinde yaptığım şeyden pişmanlık duyuyorum. çok salakça bir giriş oldu hemen örneklerle açayım konuyu. yakın zamanda uzun süredir görmediğim bir hatun evimize misafir olarak geldi. hatun, son gördüğümden bu yana baya bi değişmiş adeta taş olmuş. bir süredir yalnız olmam sebebiyle de aklımdaki tilkiler hemen hareketi geçti. sabah 6 ya kadar muhabbetler, ortam süper seviye yükselmiş vaziyette belli ki kafalar da uyuyo, birlikte olsak süper olur fikri tam olarak aklıma yattı. aradan birkaç gün geçti, hatun evine döndü. msn, facebook üzerinden muhabbetler kaldığı yerden devam etti. bir iki yoklama sonrası hatunun da boş olmadığını anladım. kısacası ilişki başladı ama o anda ben bittim. "la şimdi devamlı hatunla ilgilenmek lazım" fikri aklıma geldikçe, fifa,pes,moh,cod oynayasım geldi, arkadaşlarla yaptığım yılbaşı planları iptal olur diye kendi kendime mazeretler üretmeye başladım. bu durum uzun süredir bende mevcut. belli bir süre geçtikten sonra (alışkanlık sanırsam) bu düşünceler aklımdan gidiyo ama başını toparlamakta güçlük çekiyorum. ıssız adam'ım desem değilim, gayet sosyal hatta devamlı sevgiliyle vakit geçirmeyi seven romantik bi lavuğum. ama başlarda yaşadığım bu durum nedir? benim derdim nedir? bilmiyorum.
Arçelik Servis Bornova
dün gece ntv'deki 'oğuz haksever ile son söz' adlı programa mail attım. mailin içeriği şuydu: wikileaks'in açıklama ihtiyacı hissettiği belgelerden ankara ile ilgili olanların bir tanesinde, ntv haberin recep tayyip erdoğan'ın iyi huyundan bahsederken, isviçre'deki olası banka hesaplarından hiç bahsetmemesi idi. bence ntv haber sayın başbakanın o belgelerde belirtilen iyi özelliklerini ele alırken, banka hesaplarına da değinmeliydi. ama değinmedi. bunun üzerine bu programa bu konu hakkında yazı yazdım ve sonuna da 'değinmezseniz şaşırmayız.' cümlesini ekledim. oğuz bey, maili ana hatlarıyla belirtti ama sadece o kadar. stüdyodaki kimse o hesapları tartışmadı ya da tartışacak cesareti bulamadı, bilemiyorum. belki de wikileaks yalancıdır, hep uydurmuştur.
tonla dizi izledim. muhabbet sırasında sorduklarında sürekli amerikan menşeli dizileri çok beğendiğimi söylesem de hayatımda en sevdiğim iki dizinin türk dizisi olması çok acayip geliyor. bu seneye kadar en sevdiğim dizi yeditepe istanbulken bu yıl öyle bir dizi girdi ki hayatıma yayından kalkar korkusuyla uyuyamıyorum. tekrarlarını bile dakika kaçırmadan izliyorum. behzat ç sen nelere kadirsin.
9 Nisan 2012 Pazartesi
Vestel Servis İzmir
bu benjamin kılıklıyı görür görmez hah, dedim, ''mind trick''. büyük bir benjamin linus aşığı olduğum için onu kim taklit ederse anında tanırım, zaten adım benjamin deyince arda gibi tıstıstıs yaptım ama küçümser güldüm çünkü hasöz benjamin kadar başarılı değildi bu çakma, bizim mahalleli kanmaya dünden razı çünkü, hemen gaza geldiler. birisi bizi dürtse de sapıtsak diye bekliyorlar. ahah vallahi detoks oluyor bana bu dizi. çözemedim bu bölümü, tekrar izlicem. hatch, match bulmuşlardır belki kaçırmışımdır
ulan bu mecnun'da kendimi görürdüm ama bu akşamki sınava girmedim ki ve pasom yok muhabbetleri bire bir ben. 2005'te aldım akbil yıllarca kullandım. sınavları zaten hiç söylemiyorum.
Vestel Servis İzmir
bu diziyi izlemeye biraz geç başladığımdan biraz daha geriden geliyorum fakat bir yorumum var ki; ben bu leyla'nın iki kız arkadaşını da çok seviyorum nedense. nedense diyorum çünkü en geri plandaki karakterler onlar aslında. ama farklı bir salaklıkları var seviyorum. bir de esmer olanın giyimi güzel, bilinçli olarak mı aynı çizgide giyiniyor bilmiyorum tabi.
Vestel Servis İzmir
on dokuzuncu bölüm resmen ali atay gösterisi oldu. mecnun'un bütün diyalogları harikaydı zaten, ama ali atay'ın oyunculuğu da bir komikse, on yaptı. geçen haftanın üzerine ilaç gibi geldi. yalnız iki haftadır ismail abi'ye çok gülmüyorum. burak aksak karakteri o noktada götürmeye kararlı anlaşılan. yapacak bir şey yok. sonuç itibariyle bol göndermeli, bol komikli bir bölüm oldu. sezon finalinde de ilginçliklerle karşılaşacağız anlaşılan.
19. bölümün sonunda, benjamin'in çölün ortasında dedeye getirdiği paketle, se7en filminin son sahnesini hatırlattı bana. oha dedim paketten acaba, ekipten hangi elemanın kafası çıkacak. o derece paranoya oldum lan.
Vestel Servis İzmir
çekim yapılan deniz kenarını doldurmaya çalışıyolar sanırım. yavuz hasta dosyasını atar, ismail abi zeytinyağı şişesini, mecnun yüzüğü. denize doğru genişletecekler, birkaç bank ilave edecekler heralde molozla destekleyip*. artık kime laf geçirdiğini düşünmekten ve geberesiye gülmekten tek seferde izlenmiyo meret. kaydedip, geri alıp bi daha gülüyorum. arada anlamadığım yerler oluyor. o arada bana bile laf sokuyo olabilirler. yavuzla mecnunun "leylayla yattım" lafı üzerine dalga geçmesi sanırım doğaçlamaydı. kesmesinler böyle, koysunlar olduğu gibi. kotarıyor çünkü adamlar. bi de abi sigara, alkolle bu kadar mı dalga geçilir. suratım malak gibi bi ifadeyle sırıtmaktan gerili kaldı şerefsizim. fındığa cevize kuruyemişe devam. allah zihin açıklığı versin. son olarak aman ha...
Klima Servisleri İzmir
18. bölüme kadar hiçbir sahne ve replik bu kadar rahatsız edici değildi.. "hay ben böyle internetin ta kotasını doldurayım" repliği ismail abi karakteriyle o kadar uyumsuz olmuş ki tanımlayacak kelime bulamıyorum. nasıl zorlama çıktı ağzından, o ne bayağılık, o ne rezil bir andı öyle.. yemin ediyorum utandım...
Klima Servisleri İzmir
en sevdiğim sahne, mecnun tam leyla ile arayı düzeltip öpmeye ikna ettikten sonra birden arda'nın dönerek gelmesi ve mecnun'un o inanılmaz tepkisi ve ardından sarılma anları filan. hayatımda böyle bir oyunculuk görmedim ben. geberdim gülmekten.
eve geç dönüşlerimde zapinglerde keşfettiğim ekşi sözlükten takip edip izlenmeli dediğim ilk fırsatta 15 bölümünü bir cumartesi-pazara sığdırıp izlediğim tiryakisi olduğum bir daha bırakmayı düşünmediğim sevdiğim sevdirdiğim ekranların en güzel dizisi. o kadar komik ki o kadar olur...
Arçelik Servis Bornova
sadece güldürmemesini sevdiğim dizi. arda çatıda öyle dururken güneşin oğlu'nda haluk bilginer'in okuduğu şiiri okumasını bekledim. ama içim temizmiş çok geçmedi yavuz çaktı selamı hem güneşin oğlu'na hem haluk bilginer'e. onu da bir gün bir yerinde görürüm diye umut ediyorum bu güzel dizinin.
19. bölüm fragmanında mecnun'un kapıyı süpürürken göğüsünü tutuşu ile beni yerlere seren dizi. böyle de detay yakalanmaz ki. hadi yakaladın, böyle de güzel oynanmaz ki. hadi oynadın, bir insan bu kadar güldürülmez ki. helal olsun yazana, yönetene, oynayana, oynatana.
Arçelik Servis Bornova
büyük iskender'in godfather modundan ve kısık sesli tavırlarından sonra büyük palyoça'ya dönüşmesi,
mecnun'l ismail ağbi'nin deniz kenarındaki muhabbetleri öldürdü ya. ismail ağbi neo güvercin mi. yok tiviti bu. abi güvercine şişe mi bağladın sen
arda'nın babasının kamil'e başlattığı fitne olayı da komik bir hal aldı edal bakkal için özellikle.
erdal abi'nin gene dırdrır etmesi üzerine ismail ağbi'nin "ağzın çeksin ya vir vir vir" demesi,
ismail'in elektrikçide işe başlamayı düşünürken :"ya ben aşk acısı da çekiorum bu aralar,yıllık izin mi kullansam"
yazar tıkanması yaşayan elemanla ardanın muhabbetleri ve spotlar üzerine gelince elemanın "şimdi ben yeteneksizmiyim türkiye?" demesi,
yavuzun sabah vakti evine girdiği ama hırsız-ev sahibinden çok iki arkadaş dayanışmasına varan muahbbetleri de müthişti. aydoğan akrakteri bayağı iyi oynuyor çok doğal tebrike ederiz buradan.
le erdal'ın simit satma sahnesi de koparmışdır. mecnun'dan aldığı taktik ile "simidiyiin simidiyiinn" demesi
ve en son olarak iskender'in yani ahmet mümtaz taylan 'ın baba'nın yanına götürülürken kırmızı halıda duraksaması ve soran fedailiere "deja vu oldu" demesi oooh cannes nerden bağladınız helal olsun dedirtmiştir.
Arçelik İzmir Servis
görüyorumki üzeri örtülmeye çalışılıyor, fenerliler de hiç bahsetmemiş. 2023 yılındaki spor programında işlenen konu: "fenerbahçenin 40 yıllık kupa hasreti devam ediyor"
edit: dün yazılan entry'lerde söylenmiş. olsun, bugün de unutulmasın.
behzat ç nin 32.bölümünde bu dizinin bir karakteri kucağında koca bir lcd tv, "çok yakıyor tüp taktırmaya götürüyorum" dediğini duyunca seyretmeye karar verdiğim dizidir.
Arçelik İzmir Servis
bilgi güncelleme editi: diziye acemiyken girilmiş olan işbu entryi tamamlamak amacıyla ilave bilgi: lcd tv'yi tüp taktırmaya götüren karakter tabii ki performans sanatçısı yavuzdur.
İzmir Bosch Servisleri
bu akşamki bölümüyle göndermelerle başımızı döndürmüştür, gülmekten karın kası yapmışızdır, kanepelerden düşmüşüzdür amenna.
lâkin ben başka bir noktaya değinmek istiyorum. o pakize ile nurten'in yufkaları yere sere sere açtığı su böreği var ya! işte o börek öz hakiki su böreğidir ve yemeyip yanında yatılasıdır.
İzmir Bosch Servisleri
mecnun'un alamancı zevcesi de öyle su böreği açıyorsa leyla'ya tercih edilesidir. vallahi öyledir efendim.
akşam akşam koltuktan yuvarlanmama sebep olmuş muhteşem dizidir. tek tek yazılmış her şey zaten, yeniden yer işgal etmeyelim. özetle; senarist arkadaşımın eline,beynine sağlık. sabah oldu hala gülüyorum...
Arçelik İzmir Servisleri
izleyici kitlesi tarafından bana 7 numaranın türeviymiş gibi gelen dizi. bu diziyi seven dünyanın en iyi dizisi diyebilecek kadar büyük bir beğeni ifade edebiliyorken, bir başkası 30 saniye dahi tahammül edemiyor, ortası yok. yalnız bu akşamki bölümü trt gibi bir kanaldan beklenmeyecek derecede göndermelerle doluydu. uçan arabalar, olağan üstü şehir yapılanması fln son zamanlardaki "çılgın" söylemlere gönderme niteliğindeydi sanki, sonra memurluk muhabbeti, otobüs meselesi, aile parkı fln bölüm senaryosuna "hedef 2023" mottosunun ilham verdiği hissini uyandırdı. katılırsın, katılmazsın orası ayrı ama böyle şeylerin dalgasını geçebiliyor olmak -ki kanala tekrar dikkatleri çekmek isterim- bence olumlu bir gelişme.
Arçelik İzmir Servisleri
bunu göze sokacak kadar abartmayıp, dozunda yaptıkları sürece en radikali bile rahatsız olmayıp gülüp geçebilir, ama dozu çok önemli. art niyet hissedilirse, son dönem trt izleyici profili göz önünde bulundurulduğunda epey bir izleyici kaybedebilir diye tahmin ediyorum.
5 Nisan 2012 Perşembe
tv ünite modelleri
insanın hayatını önceden yazılmış bir kitaba göre yaşaması berbat bir şey. ilerde ne olacağını biliyorum, aşık olacağımı tekrar, mutsuz olacağımı.
günün birinde kalabalık bir caddede kendimi arabaların önüne atarak intihar edeceğimi.
çok mutsuzum. her şey için, herkes için mutsuzum. ufacık bir dokunuş bütün hayatımı, ayakta tutmaya çalıştığım herşeyi, ruhumu alt üst etmeye yetiyor.
utanıyorum bunlar yazdığım için. ne yazık.
tv ünite modelleri
"hep aynı saatte gelsen daha iyi olur, dedi tilki, söz gelimi öğleden sonra saat dörtte gelecek olsan, ben saat üçte mutlu olmaya başlarım. her geçen dakika mutluluğum artar. saat dört dedi mi meraktan yerimde duramaz olurum. mutluluğumun armağanını veririm sana. ama gelişigüzel gelirsen, içimi sana hangi saatte hazırlayacağımı bilemem. ayinsiz olmuyor."
ev dekorasyon modelleri
dolmuştan inmek üzere biri benden önce davranıp kapıyı açtırdığında, simitçiye "bir simit" yerine "müsait bir yerde" demişliğim var, aynı şekilde simitçinin "al abla her zamankinden" diyerek simiti verdiği bir gün sekreter kapıyı açtığında gülümseyerek "günaydın" yerine "bir simit" demişliğim var. sanırım robotlaşıyorum ya da robotlaştım. kalk-giyin-dolmuşa bin-inmek için söylemen gereken cümleyi söyle-error ('sanırım burada söylemeyecektim!olsun beynini fazla kullanma bir basamak atla, otomatik pilota geri dön')-işe yürü-......
ev dekorasyon modelleri
biriyle canımı sıkan bir konuşma yaptıktan sonra sessizleşiyorum.susuyorum. yürümek gereken upuzun bir yol bile olsa usul usul, sessiz sessiz ilerlemek ve içimden kendi kendime duyduğum nefreti kusmak istiyorum.
eskiden bunun bir nevi trip atmak olduğunu zannederdim yanımdakine. ama artık kimi cezalandırdığım konusunda şüphelerim var. yanlış konuşmalara gereksiz tartışmalara girdiğim için kendime acı çektirmeye çalışıyorum galiba belki de onu/onları üzdüğüm için.
sessizliğimi bölmeye kalkan biri olduğunda da daha fazla sinirleniyorum , kırıyorum bunu yapanları hiç hakkım yokken. konuşkanım ve en yakınlarımın sessizliğimin iyiye işaret olmadığını anlaması zor olmuyor. ama rahat bırakın dememe rağmen hala üzerime gelince kırıcı oluyorsam bunu hak ettiklerini düşünüyorum.
yalnızlıktan, dışlanmaktan korkan bir insandan yalnız kalmak için etrafındakileri sinirlendirip uzaklaştıran bir insana döndüm. yalnızlık bile sıkar oldu beni. ondan bile kurtulmak istiyorum.
bebek kapı süsleri
öncelikle (bkz: deveyi yardan uçuran bir tutam ottur)
atasözlerini yanlış anlamak gibi bi problemim var.*
bebek kapı süsleri
bu atasözünü ilk duyduğumda minik bir çocuktum ve alışılmadık tarzından(?) dolayı aklıma kazınmıştı. olumlu bi anlam yüklemiştim kendisine: insan bi amaca ulaşmayı kafasına koymaya görsün, aşamayacağı engel yoktur. deve bile bir tutam ota ulaşmayı kafasına koydu mu uçurumdan uçar da o ota ulaşır. (evet, burada geriye doğru yaylanıp koşarak/uçarak uçurumun diğer tarafına geçmeyi başaran bir deve canlanıyor gözümde.)
işin kötüsü gerçek anlamının bu olmadığını bugün burda öğrendim.
atalarımızdan rica ediyorum, imalı imalı konuşmasınlar, direkt söylesinler ne diyeceklerse. yanlış anlamaya mahal vermesinler artık.
trençkot modelleri
daha kendi ana dilini doğru düzgün konuşup yazmaktan aciz öğretmenleri gördükçe şu memleketin eğitim sistemine biraz daha lanet ediyorum. üstelik bu sikindirik entry'yi yazmak için saat tam 12'yi de beklemiyorum. benim itirafım da bu olsun madem.
trençkot modelleri
edit: bu ayarı yiyen lost q isimli arkadaşımız, ilk olarak zamanın ötesine giden entry'sini yaklaşık bir saat boyunca editleyip durmuş, bu sırada bana mesajla küfrünü ettikten sonra en beğenilen entry'lerimi sırayla eksilemiş, sonra da söz konusu entry'sini silmiştir. böylece haklılığım perçinlenmiş oldu tabi. bu insanlar öğretmenlik yapıyor bu ülkede, öyle işte.
Arçelik Esenşehir Servisi
yakın çevremdeki insanların bir hayli gamsız, yüreksiz, egolarına yenik düşen hareketler sergilediklerini fark eder oldum sözlük. yoo kahrolmadım . ama bir fikir geldi ya aklıma seninle paylaşayım dedim.şöyle ki; bir kaçından bonsai yapmayı düşünüyorum, internetten de araştırdım yetiştirme tekniklerini ,ayaklarından telle bağlayıp , bir kaç yerinden, usulüne göre budamam gerekiyormuş. sonra birde sonbahara doğru saksıyı değiştirdim mi ,ortaya iyi bir ürün çıkabilirmiş . olmaz mı? olur tabi canım neden olmasın, mahsat hep bir arada olmak değil mi ,dostlarla yan yana.
Arçelik Esenşehir Servisi
Eca Kombi Servis Merkezi Ankara
eminem'den mockingbird dinleyip ağlıyorum bazen. bunu kendime neden yaptığımı bilmiyorum ama kızı için dünya kadar fedakarlık yapmış bir baba bana dokunuyor. kendi babamı düşünüyorum sonra. "o ne yaptı?" diyorum. kendime sorduğum bu sorunun cevabını yine kendim veriyorum, daha beter ağlıyorum. "keşke.." diyebiliyorum sadece. "keşke her şey daha farklı olsaydı..".
Eca Kombi Servis Merkezi Ankara
bu ara ota boka ağlıyor da olabilirim, bilmiyorum. pms olabilir sebebi. olmayabilir de. aman işte, duygusalım bu ara ne var?
teknocahil olmaya bayılıyorum, çok düğmesi olan kumandalardan filan anlamam, telefonumun bile bilmediğim nice özelliği vardır kesin.
utanmasam akbili arkadaş bastırırım o kadar!sadece 'şu kızlar'ın nerede it adam varsa bulabilmelerinden ötürü, "yaşama seçeneğim olsa yaşamazdım." diyebiliyorum. diyorum da.
ulan var ya; gerizekalısınız. çok ciddiyim.
Çankaya Ferroli Kombi Servisi
ev arkadasımın psikopat eski sevgilisinden kaçıyorum sözlük. bu yüzden evimi değiştiricem. tanımadığım herifin biri hayatı zindan etti anasını satıyım. sıkıldım. daha dün gece bok etti gecemi ve artık çok sıkıldım sözlük. zerre kadar hazetmediğim polislerle muhatap olup durmaktan sıkıldım valla be. banane arkadasım senin eski sevgilinden sadece ev arkadasıyız mal mısın nesin benle niye uğrasıyosun dimi. muğla ili içerisinde ev arkadası arayan bağyan bilir misiniz a dostlar?
Çankaya Ferroli Kombi Servisi
edit: sıkıldım kelimesini bu kadar çok kullandığımı görünce daha da sıkıldım sözlük.
Zeytinburnu Buzdolabı Servisi
sacim kirliyken ders calisamiyorum sozluk. oturuyorum masaya bir seyler okumaya diyelim. hemen sacimla oynamaya basliyorum; sacim temizse sorun yok. bir iki sefer elim sacima gidiyor, sonra unutuyorum. calisabiliyorum. ama eger sacim yagli falansa, -hele kepekli- iste o zaman elim mutemadiyen sacima gidiyor. oynuyorum oynuyorum. teller dusuyor masaya, kagidin kitabin uzerine. onlari toplayip, bi kenara koyuyorum. sacimla oynadikca yeni teller dusuyor. sac pis oldugundan elim de pislenmis gibi hissediyorum. elimi yikiyorum sonra. basa al, tekrar ayni seyler..
Zeytinburnu Buzdolabı Servisi
oyle kotu ki kendimden igreniyorum boyle, evdeysem calismaya devam etmek icin dus almam gerekiyor. kutuphanede falansam lakin saatlerce oturup, bir iki sayfa okumus sekilde bitiriyorum kiymetli calisma seansini. ne aci...
Sarıyer Bosch Servisi
bir milyoncuya gitmeye bayılıyorum. böyle büyük olan dükkanları süper oluyor. saatlerce kurcalıyorum her şeyi. insan bi yapı markete gider, alışveriş merkezine gider di mi. yok. beğendiğim şeyi almak istediğimde yeterli param her zaman olduğu için mi bilmiyorum. bir lira verebiliyorum. bir liraya satılmayan şeyler beni sinirlendiriyor. burası bi milyoncu değil mi, cık cık cık moduna giriyorum. ama bugün dayanamadım, on liraya banyo paspası aldım. banyom yok ama olsun. tuvalete serdim. pek güzel oldu. kafa kısmını kesip, içine poşet geçirip çöp kovası yaptığım damacananın da papucunu dama attım. onun yerinde artık ayağınla basınca açılan çöp kovası var. yedi liraydı. pazarlıkta altı liraya aldım. bir de hani lavabonun deliğine koyulan beyaz bi şeyler var ya, üzerine su gelince güzel koku veriyo. onlardan aldım. işte o bir liraydı. gereksiz işlerin insanıyım galiba.
Sarıyer Bosch Servisi
4 Nisan 2012 Çarşamba
Üsküdar Kombi Servisi
ta ki çarşamba, yani dün, aynı sorun ile yüz yüze gelene kadar... tamirci çıraklığına geri döndüm, kasayı açtım baktım kablonun ucu yerinden yine çıkmış, ekran kartının altına değiyor, bunun nasıl mümkün olabileceğini düşünürken küçültme iksiri içip orada takılacak bir priz olmadığını görmem bir oldu ama gördüğüme inanamadım. tekrar tekrar kontrol ettim, başka bir yere mi takılıyordu diye kendimden şüphe edip priz aradım, yok.
Üsküdar Kombi Servisi
aklıma eski ekran kartım geldi, bilgisayarı o karta göre toplatmıştım vaktiyle. neyse çıkardım baktım ki o eski modele böyle bir priz kısmı yapılmış ama takılacak kabloda altı delik var, altı tüpün beşinde krom iç tüp var birinde yok, bu sefer de eski ekran kartını boşuna mı değiştirdim, acaba sırf şu kablo ucu değişse ekran düzelir miydi, yenisini almama gerek kalmaz mıydı diye düşünürken yine kendi kendime saçmalama lem, ana güç kaynağı elektriği azaltır ama o kadar da saçmalatmaz, ekrandan matrix'vari yazılar geçirmez diye söylendim, o hüsnü kuruntumdan da böylece kurtuldum.
geriye sorunun monitörde olup olmadığını anlamak için yapılması gereken tek bir şey kalmıştı, ödünç monitör alıp denemek. ve monitör ödünç bulma çabalarım daha önceki denemelerimde etyka adındaki şahıs ve kuruluşlar tarafından dalga geçilmek sureti ile hafife alınmıştı. derken derken her gün kedilere beraber baktığımız arkadaşıma durumu söyledim ve kendisinde laptop dışında kocaman bir monitör olduğunu söyledi, mutluluk içerisinde bana monitörünü getirdi ve şu kritik günleri kurtaracak olmanın hayali heyecanı içinde iki monitörü de bağladım ve benim monitör çıt diye açıldı. onca kişiye sorup derman bulamadığım monitör sorununun çözümü burnumun dibindeydi ve bu bir buçuk ay boyunca bir kez bile sormayı aklıma getirmemiştim! doktorun nerede olacak yedek monitörü, değil mi? kim bilirmiş meğer, neyse.
Bakırköy Klima Servisi
sondan başa gideyim. birkaç aydır kullandığım kedi avatarımın dokununca mırk meyov, mırrow, mırrrr mırrrr mırrrr gibi sesler çıkardığını bugün yanlışlıkla kedinin suratına tıklayıp cırmalarım seni sesini duyunca fark ettim.
herhalde son bir aydır ve hatta daha fazla süredir monitörümle ilgili sorun yaşıyorum ve sorunun ne olduğunu anlayabilmek için çeşitli yöntemler denememe, bilgisayarın kasasını açıp adeta bir tamirci çırağına dönmeme rağmen bulamamıştım, daha doğrusu emin olamamıştım. her gün ertesi gün servisi arayacağıma dair kendime sözler veriyor ve her gece bu sözü yine tutmamış olmanın verdiği suçlulukla pekiştiriyordum. hatta ekşi duyuru'ya iki ilan bile verdim, fikir aldım. olmadı.
Bakırköy Klima Servisi
neyse iki gün önce artık her gün bir ila bir buçuk saat bilgisayardaki görüntüyü getirmekle uğraşmaktan gına geldiği bir an son bir kez kasayı açtım. süpürdüm, toz aldım derken bir de baktım ekran kartına doğru inen bir kablo var. aa değmesin bağlayayım derken ekran kartına ana güç kaynağından elektrik taşıyan kablo olduğunu fark ettim ve bunca zaman bunu nasıl fark etmediğime şaşırdım, aptallığıma doymadım. hatta çıkarıp tekrar taktım ve bilgisayarı açtım, o da ne? tıkır tıkır açılıyor, gözlerime inanamadım. mutluluk dansları yaptım ve restart dedim, yine pırıl pırıl açıldı. kendi kendime ibret olsun diye buraya yazmaya söz verdim ve elbette üşendim, zaten bilgisayarı servise vermekten kaçınma sebebim de çok yoğun bir çalışma döneminde olmam derken salı günü nihayet sorunu çözmenin hayali heyecanı ile huzur içerisinde uyudum.
İzmir Klima Servisi
bir şeyi yanlış yaptığımı fark ettim. bu başlığa yazdığım bir önceki entry'den sonra, sağ olsun hiç tanımadığım yazarlar yazdılar. böyle bir şey beklememiştim ama çok yumuşadı içim. dünyada sevgi, iyilik vs. gibi içten ve karşılık beklenmeyecek şeyler olduğunu fark ettim. sanki taşa dönmüş birine dokununca yeniden ete kemiğe dönüşmesi gibi. bir de insana ait hiç bir duygudan utanılıp çekinilmemesi gerektiğini fark ettim. görüşün, duruşun, korkuların, komplekslerin ne olursa olsun, içten gelen duyguların her zaman daha önemli, öncel, daha belirleyici olduğunu da fark ettim.
İzmir Klima Servisi
mal bir adam değilim, içine kapanık filan da değilim. bilen bilir, baya eğlenceli oluyorum bazen.
bilmem neden? belki geçmişten gelen korkular veya kompleksler, soğuk bir adam görüntüsü yaratıyor. dünyayı trajik gören bir eğilimim var son kertelerde. ama kimsenin ideal, mükemmel, çok iyi, çok dürüst, çok mert, çok tutarlı filan olması gerekmiyor. ilişkiler formal düzeyde yaşanmıyor neticede. pratik herşeyde olduğu gibi bunların da aksak yönleri olması çok doğal.
bir arkadaşım söylemişti, çok güzel bir tanım: insanları brüt kabul etmek. bunu yapabilirsem, kendimi de brüt olarak kabul edip, daha sağlıklı ilişkiler yaşayabilirim.
memnun olmanın kendisi bile memnun olunacak bir şey. bu, yaşadığına şükretmek değil. olana razı olmak değil ama genel bir memnuniyet, pozitif ve mutluluk hali.
bunu becermek zor ama kesinlikle doğru olan bu. naiflikten, saflıktan öte, geniş bir olgunluk hali. hepinize sevgiyle...
özdilek nevresim takımları
ailemle geçinemiyorum. onlar a diyor ben q. evet, aynı alfabeden bile değiliz. birbirimizi seviyoruz ama anlaşamıyoruz. iyi bir işim var, tee 24 oldum, kendi paramı kazandığım halde sırf babam elalem ne der kaygısıyla kalp krizi geçirmesin diye ayrı eve de çıkamıyorum. sürekli hayatımı kurcalıyorlar, mutsuzum. yazınca da geçmiyor ulan, itiraf ettim ama yine de rahatlamadım. eff.
özdilek nevresim takımları
(bkz: türkiye de kız çocuklarının evlenmeden büyüyememesi)
yarim kalan her isimi bitirmeye karar verdim. her itiraf edecek bi'seyim oldugunda gozume girsin ve iyice sucluluk duyayim diye de buraya yaziyorum. bu kadar da caymaya meyilliyim.
tez bitti, odevler de bitecek, peki ya lost? en zoru bu mu ne...
haziran ayından beri evdeyim. eylül geldi hatta geçiyor. gidecek bir okulum da yok. müge anlı'yı izliyorum ve insanlara üzülüyorum... galiba vahim bir haldeyim... müge anlı bana iş bul. mezun psikolojisi böyle bir şey olsa gerek. neden okulumu uzatmadım ki?
pencere korkuluk modelleri
ilkokulda düzenlenen veda partisine evdeki müzik setini getirmem icap etti. salak gibi atlamıştım bizim teyp çok güzel ses veriyor diye. tabii ki amaç ön plana çıkmaktı. herkes beni sevsin istiyordum.
gün geldi sözümü tutmak için sırtlandım aleti düştüm okul yoluna. ancak meret o kadar ağırdı ki yarı yolda oturup ağladım. iyice içimi boşalttıktan sonra görevimi başarıyla tamamladım.
pencere korkuluk modelleri
sağolsun dönüşte yardım etti arkadaşlar.
edit: o değil de yaz tatilinden sonra orta okul başladı yine aynı suratlar lan. hani veda etmiştik. götler!
beşik modelleri ve fiyatları
itiraf ediyorum.. küçükken doğal kumraldım ama zaman içinde sanırım global ısınmanın etkileriyle sarışın oldum. ben de çareyi saçımı kumral tonlarda boyatmakta buluyorum ama insanlar bana "yapay kumral" diyorlar ve bu durum beni derinden yaralıyor.. aslımı kabul etmeyenlere çekmeceden çıkardığım çocukluk fotoğraflarımı gösteriyorum ve onların şaşkın ifadelerini görmek beni bir nebze rahatlatıyor. snif snif.
beşik modelleri ve fiyatları
geceleri msnde online olduğum zaman, online insan bulamadığım için msn bot'u geliştirmeye karar vermiştim. başlamıştım da biraz, naber nasılsın vs.
şöyle oturup muhabbet edebileceğim bir asimo olsaydı fena mı olurdu bea. robotla muhabbet başka, o yüzden.
bebek beşikleri modelleri
var ya şu istanbul'da deprem olmasından çok, deprem sonrasında olacaklardan çok endişeleniyorum. böyle herşey normalde iken çuvalla eğitim/tatbikat vesair mevzularla uğraşıyoruz ya. hah esas olan deprem vuku bulduktan sonra hiçbir şey planlandığı gibi yürümeyecek, ortalık yine darma dağın olacak. 99 depreminde pek ortalığa çıkmadı ama bu sefer deprem olduğunda yağma-talan mevzuları tavan yapacak şerefsizim. bunu da anlamak zor değil, bugün bir çikolata kamyonu devrildi diye tem'in ortasında durup yardım etmek yerine çikolataları araklayanlar depremde neler yapmaz...
bebek beşikleri modelleri
sözlükmüş, cep telefonuymuş, internetmiş falan hepsi gidecek.
gerçi bunu herkes biliyor ama benim aklıma şu ara çok takılıyor hacı. taklaya gelcez çok fena ve sonra birileri çıkıp yine "kafirler yüzünden oldu" diyecek...
erkek ceket modelleri
her şeyi uçta yaşamanın bile ucunda yaşamayı başarıyorum! çok sinirlendiğimde karşımdaki insanı öldürme, çok üzüldüğümde ise kendimi öldürme planları yapıyorum. bakalım önce hangisi olacak?
erkek ceket modelleri
beynim şimdiden hararet yaptı, dersleri nasıl kaldıracağım bilemiyorum, aşık olmak istiyorum, bir türlü olmak istesemde olmuyor, ya da kimse bana aşık değil... içime kapanıyorum sürekli, köşe çekiliyorum, herkes beni deli olarak biliyor....
yazdığım entry'ler yüzünden insanımsı zatlardan küfür mesajlarını alıyorum. demek ki iyi şeyler yazıyorum.
ahanda buraya şimdiden yazıyorum: bu entry'de kötülenecek :) zamanın ötesine gidecek...
zamanın ötesinden edit: gördünüz mü zamanın ötesine gitti :))
nike çanta modelleri
hala o'nu sevdiğimi sanmaları bana tuhaf bir mutluluk veriyor...
o'nu ilk gördüğümde sevdim...
çocukluğumda da sevdim, büyüyünce de...
başkasını sevmeye çabalarken de sevdim, başkası için ağlarken de...
kafamda yokken de sevdim, tüm zihnim o'nunla meşgulken de...
yıllarca yüzüne bakıp söyleyemediğimde de sevdim, itiraf ettiğimde de...
beni sevmediğini bildiğimde de sevdim, başkasıyla evlendiğinde de...
şimdiyse artık sevmiyorum... nefret de etmiyorum, sevmiyorum da...
ama dedim ya, hala o'nu sevdiğimi sanmaları bana tuhaf bir mutluluk veriyor...
kimlerin mi? beynimin ve bedenimin...
nike çanta modelleri
durumdan haberleri yok... hala seviyorum sanıyorlar...
birinde tutuklu kaldığımı sanmaları hoşuma gidiyor...
onların gözünde umutsuz aşık olmak, platonik yaşamak, olmayanı arzulamak hoşuma gidiyor...
ölene kadar söylemeyeceğim onlara gerçeği!
hamilelikte saç boyama
çalışırken bir başladım mı maç spikeri gibi konuşuyorum da arkadaşlarımla sohbet ederken takılıyorum iki kelimeyi yanyana koyamıyorum be sözlük. şarkı söyleyen kekemeler gibi oldum valla..
bazen insanları köşeye sıkıştırmaktan, kırmaktan, üzmekten hoşlandığımı düşünüyorum. yoksa ben kötü tohum muyum sözlük. sözlük?
belli bir müzik zevkim yok. radyo dinlemekten zevk alıyorum. arkadaşlarımdan şarkı tavsiyesi alıp onları dinliyorum. insanlara da kulağa hoş gelen her türlü müziği dinlerim diyorum.
"ay saçımı bozdun", "dur gömleğimi kırıştırdın" diye sinirlenen tipler vardır ya hani, ben de bunların değişik bir versiyonuyum sanırım.
hamilelikte saç boyama
kitabımı, defterimi*** kırıştıran buruşturan olursa çok feci sinirlenirim. hele bir de üstüne "ay aman! amma da kıymetli kitabın varmış, ne titizsin yaaa" diye zeytinyağı moduna geçilirse tutmayın beni.
aynı şekilde benim olmayan kitapları da önemserim. kitapçılarda raftan bir kitabı alıp inceledikten sonra yerine koyarken adete tıkıştıran, kapağını, sayfalarını yamultan insanlara da gıcığım. kitapları raflara dizerken işleri çabuk halletmek adına aynı şeyi yapan satış görevlilerine de... halbuki bana ne di mi... hiç...
esmerlere yakışan saç renkleri
*bazen öyle çok mutlu oluyorum ki durduk yerde, çok gereksiz deyip, aklıma kötü şeyler getirip üzlüyorum. çok sevinmek için bu dünya o kadar da güzel bir yer değil bence.
*fotoğrafların bazılarında yaşlandığımı fark ediyorum, gözlerim… sonra görmezden geliyorum. ne çok ağladım yanlış mevsimlerde, bu gözlerimle. yazık hem bana hem gözlerime…
*keşke hayat annemin odasında halı gibi olsa: bembeyaz ve yumuşacık. bastıkça içine gömülsek huzurla…
esmerlere yakışan saç renkleri
*on beş yıl önce bayramlarda çocukluğumun geçtiği cibali sokaklarında kapı kapı dolaşıp şeker toplayan bir çocuktum. tanımadığımız bir teyze kapısını çalınca hepimize harçlık vermişti. şimdi gitsem bulurum o evi. para önemli vesselam. her zaman, her yerde. böyle bu.
*kimisine yazacak iki kelime bulamazken, kimisine sayfalarca yazsam bitmez diyeceklerim. üstelik de en çok sözü hep ilki hak eder aslında. hayat gibi; hiç adil değilim.
*bazen o kadar yalnız kalıyorum ki, kendimle konuşasım geliyor. ama, yokum ki. kendim de gitmişim kendimden. ama bakıyorum gözlerim hala ıslak, çok uzağa gitmiş olamam…
*kendim dahil herkesi affettim geçen sabah. en çok kendimi affetmek de zorlandım. ölümlü dünya öyle ya, bir daha ya görürüm kendimi, ya görmem deyip; elimi öptüm barıştım. boynuma sarılamadım; kaçmıştım.
*aşık olan erkekleri görünce önümü ilikleyip, saygı duyasım gelir. öyle ya, erkekler kızlar gibi değil ki. şimdilik idare etmek için takılıyor olamazlar, başkalarını kıskandırmak için seviyor gibi yapıyor olamazlar, henüz başkasını bulamamış olduklarından zaman geçiriyor olamazlar… aşık olmuşlardır erkekler sdece . hesaplıyor kızlar. o yüzden erkekler terk ediyor çoğunlukla, kızlar hep bekleme de.
3 Nisan 2012 Salı
Malatya Demirdöküm Servisi
bir keresinde hoşlanılan hatun kişi ile konuşurken, muhabbetin tıkanma noktasına geldiğini hisseder gibi olunca, sözlükte okuduğum bir olayı kendi başımdan geçmiş gibi anlattım.
interneti bitirdiğimi düşünüyorum. firefox'u açınca bazen girecek sayfa bulamıyorum, birkaç site arasında boş boş dolanıyorum, bazı zamanlarda ise google'ı açıp aklıma birşeylerin gelmesini bekliyorum.
Malatya Demirdöküm Servisi
giriş ve gelişme kısımlarında, artık hep içinde yaşanacak zannedilen atmosfer. sabah kalktığımda, öğlen yolda savrulurken, akşam eve dönerken, gece müzik dinlerken, "bu şey artık benden bağımsız bir varlık, bana hükmediyor" derken... muhteviyatında çokça kırgınlık, öfke ve bozgun varken. öyle ki tüm bunlar bana dair şeyler haline geldi; ama bir süre sonra tüm bunlar yüreğime ağır gelmeye başladı, zordur taşıması; gerçi alıştım sanki… daha doğrusu dil anlatmaktan, yürek taşımaktan, zihin kendini kandırmaktan, gözler dolmaktan yoruldu. sonra fark ettim ki aslında ait olunan bir sevgili değil; bir derinlik, bir yoğunluk, bir sevme imiş. rahatladım. acı, atmosferden yerkabuğuna indi. güneşin bütün ışıklarını kucağıma sererek. hatta o arada başka klasman ve çaplarda bozgunlar edinildiyse de, içimdeki dostumun deyimiyle gözlerimdeki ışığın tahliye olacağı gün gelecekti.. öyle ki, artık sadece, uzaklaştığımız günlerin acısını dindirebilirsem tekrar dönebilecektim. sevgimi yok edip mantığımı sevecektim. yeniden aşık olabilmek, bu mantığı sevip tekrar yok etmek gibi bişeydi. melankolik bir akşamın kalbindeydi ve bu gündü. ve o akşamda sana aşık olmayı becerebilecek miydim?
Malatya Bosch Servisi
teşekkür edemeyenlerdenim malesef. ama sanılanın aksine teşekkür edilebilecek bir olay, durum yada her neyse bir ortamda teşekkür ederim cümlesini herkes gibi söyleyemiyorum. telaffuzda hatalar yapıyorum. hatta teşekkür ederim yada teşekkürler kelimesi yada cümlesi kafamda hazır ve içimden tekrarlıyorum ama ses olarak dışa vurduğumda malesef her seferinde sesim çatallanıp, telafuz hatası yapıyorum. lanet olsun çok üzülüyorum bu durumuma.
Malatya Bosch Servisi
birde akşamları vedalaşırken iyaşamlar diyişim varki ondan hiç söz etmek bile istemiyorum.
Malatya Beko Servisi
en yakın arkadaşım en sevdiğim kuzenimden hoşlanıyor. neden bilmiyorum bu durum acayip canımı sıkıyor en son dayanamadım 7 senelik arkadaşımla bi daha görüşmeme kararı aldım. aralarındaki samimiyete engel olamıcam belki ama kafam rahat olur en azından. bencillik sanırım böyle bişey.
kimseye söyleyemiyorum lakin on gündür içimden sürekli mamak türküsü'nü söylüyorum. üstelik mamak ankara'nın neresinde onu bile bilmem. tabii bir de ankara'nın kendine çağıracağı son kişilerdenim, o da olmaz. toprak da çekmez, çekmesin de zaten.
Malatya Beko Servisi
artık 1 mayıs yaklaştığından mıdır yoksa evren-özal döneminde yaşayan çocukların apolitik kuşağın doğal üyesi olmasından kaynaklı coşku eksikliğinden midir bilinmez "geldiğimizde otlar yemyeşildi" diye fısıltıyla başlıyor "ne güzeldiiiir, yollardaaaaa oooolmaak şiiimdi" diye bağıra çağıra söylüyorum. genelde içimden ancak yalnız kaldığımda marş gibi; öylesine tek başıma, öylesine kalabalık.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)