29 Haziran 2011 Çarşamba

Ünlülerin Türkçesi

ünlülerin türkçe'den, gramer ve noktalama işaretlerinin doğru kullanımından ne kadar muzdarip olduğunun göstergesi oluyor bu yazılar. arkadaşım, bi cümle içinde zaman değiştiriyorsun birden bire, zaten bi giriş gelişme sonuç izlememişsin, numaralandırmışsın yazını, kolaya kaçmışsın ama cümleler tek başına o kadar karışık ki.. virgül kullanımın baştan aşağı yanlış, gereksiz yerlerde ekleyip olması gereken yerlerde es geçmişsin.

biri ordan öss ikincisiyim diye bağırır; ama muhammet, islem, dijitel gibi kelimeler icad eder, diğeri imla başta olmak üzere yazım kurallarını hiçe sayar, bir başkası -de -da ayıramaz..
anadilin türkçe senin.. editör titizliğine sahip olmalarını beklemiyorum ama anlaşılır yazın bari..

Eyüp vestel servisi
Eyüp vestel servisi
Eyüp vestel servisi
Eyüp vestel servisi
Eyüp vestel servisi

Doktora Bak be

yahu doktorsun. sonra çok ünlü bir şarkıcı oldun. ve evet ilk park ormanda sahneye çıktığında falan ergenken seni de izledim. hiç tarzım olmasada eh işte dedim, hani fedondan falan farkı olmayan eğlencelik bi adam dedim. hiç düşünmedim ferhat göçeri.

bi süre sonra patladı bu adam. hayret ettim. milletin söylediği şarkıları söylüyor. ekstradan bir sesi veya yorumu yok ve magazin konusu. üstelik doktormuş falan.

ulan benim annem hemşire. yıllar boyu çalıştı. gittiği özel tedavilerde her boku kendisi yapar ama doktor olamadığı için, doktorun aldığı ücretin 3/1 ni alır. 20 senelik çalışma hayatında, ondan sonra başlayan doktorlar villalar, arabalar falan aldı. mutlu mesutlar. annem de şükürler olsun diyor hayatına.

be adam. sana ne oluyor? doktoru bırak ünlüsün lan sen? senin kariyerine ne edebilir bu sözlük. o seni gördüğüm zamandan beri ekşi okurum ve seni de istemediğim halde takip ederim. bildiğin tırmandın ünlü oldun. doktorluk kimilerinin hayaliyken, sen neredeyse herkesin hayali olduğu bir şey yapmaktasın ve dikkat ediyorum kankan erol köseyle yemeyip, içmeyip twitter da buraya sallıyorsun.

kardeşim mutlu olsanıza biraz? siz meşgul adamlar değil misiniz ha? siz, valla çok doluyum bugün adamları değil misiniz? ne işiniz var lan orda methiyeler diziyorsunuz?

de ki bana, hacı ün, doktorluk falan beni tatmin etmedi. ben de otisabi olucam ben de ssg olucam. sözlük açıcam oraya yazın ordan ssg kadar para kazanim de anlayalım.

ayrıca, seni seven teyzem siksen ekşi sözlük okumaz. okumuyor. bilmez burada hakkında ne yazılmış. ve bir çok seni seven orta yaşlı kadınlar da. bilmez ekşiyi. bilirde takılsa da, okusa da iğreti olmaz. kariyerini bitirmez. kimin kariyeriyerine peki o za... aaa duuur.

sen ömür gedik'i diyorsuuun. kardeş o da şarkı yapmasın bi zahmet. gördük yani. canlı yayında çıpkak sesini. afedersin biz burada senin kazandığını kazanamyacağız. senin muhtelif yerlerden, aldığın hizmetlerden biz sorumlu olacağız. sana hizmet sağlayacağız. sen ömür gedikle düet yapıp saygı görmek isteyeceksin.

Eyüp baymak servisi
Eyüp baymak servisi
Eyüp baymak servisi
Eyüp baymak servisi
Eyüp baymak servisi

Beni Birimle Tart

böyle düşünüyordur, haklıdır-haksızdır girmeyeceğim.
ben de ismimin altında "patlıcan kollu selebiriti" yazsın istemem yani ne yalan söyleyeyim. komple zarar ziyan yani, psikolojime, kariyerime...* şu meşhurların eleştiri-hakaret sınırını senden, benden farklı algılamalarını ve eleştiri eşiklerinin düşüklüğünü havsalam almıyor hakikaten. ekşi sözlük'te yazılanları bu kadar önemsiyorlarsa ya gelen eleştirileri baz alarak kendilerine çeki düzen vermeleri ya da bu önemsedikleri mecrayı yerden yere vurmamaları gerekir, zira bu kadar rahatsızlarsa buradaki insanların söylediklerinde bir haklılık payı olduğuna kendileri de inanıyorlardır. onun dışında da söylenmesi gereken tek bir şey kalıyor zaten: özgüven sahibi olmak, lütfen.

olayda anlayamadığım bir şey var: bu twitter selebiritilerinden bir tanesi bile mi ferhat göçer'i takip etmiyor da, bu adamcağız bu selebritilerin hepsine tek tek mention kasmak zorunda kalıyor? ve fakat, tam da bu yüzden sanki bu hesap birden çok kişi (kendisi ve -varsa- çalıştığı online reputation ajansı) tarafından el birliğiyle yönetiliyor gibi bir izlenim edindim. eğer öyleyse ferhat göçer bot'a gereksiz vurmamak lazım. biraz da ajansa vurmak gerek.

ajans değilse de, her türlüsünü gördük şu ana kadar, fakat bu gördüğüm en başarılı twitter troll'lemeleri arasında ilk 5'e girdi, sabahıma neşe kattı

Eyyüp Demirdöküm servisi
Eyyüp Demirdöküm servisi
Eyyüp Demirdöküm servisi
Eyyüp Demirdöküm servisi
Eyyüp Demirdöküm servisi

Sözlük hakkında

bir paragrafının, bir cümlesi çok dikkatimi çekti. ''sözlük yazmanın ayrıcalık sayıldığı günlerden şaibeli manipulatif, kendi yazarlarını aşağılayan ticari işletme haline dönüşmesi çok acı.. ....''

yiğidi öldüreceksin, ama hakkını da yemeyeceksin. bunu bilir, bunu konuşurum. ssg ve moderasyon ekibi bugüne kadar kimi, hangi yazarı alenen aşağılamış? örnek versin bize. verebilir mi? veremez. bu da yazı'nın ne kadar tahrik edici, ne kadar baştan savma ve sipariş üzerine yazıldığı anlamına geliyor.

bir başka tespitinde de gelir paylaşımı'nın meçhulluğundan dem vurmuş. ticari şirket olduğundan da söz ediyor. ticari şirketlerin bazı yükümlülükleri vardır. vergi gibi, maliyet gibi, personel giderleri gibi, çeşitli giderler gibi.. vb. toplam gelir'den bunları çıkardığımız zaman'da şirket sahibi'nin elinde tuttuğu paraya biz kar deriz. karını da nasıl yiyeceğinin muhasebesi birey'e aittir. sen, ssg'nin muhasebeci misin? maliye bakanı mısın sen? sana karşı maddi bir yükümlüğüğü var mı? yok.

seni alakadar eder mi? etmez. eeee?

Esenyurt Ariston Servisi
Esenyurt Ariston Servisi
Esenyurt Ariston Servisi
Esenyurt Ariston Servisi
Esenyurt Ariston Servisi

Tümüne Olmasada

tümüne olmasa da çoğunluğuna katıldığım analiz.

sözlüğün başlangıcından günümüzde dek olan sürecini, evrimini kendince iyi kötü anlatmaya çalışmış ferhat göçer. aslında iyi de yapmış. hemen her gün burada yazılan şeylerden bazılarını bir de ondan okumak fena olmadı açıkçası. sayesine sözlük gündemi az da olsa değişir gibi oldu. sözlüğün kurumsallaşma sürecinin oldukça sancılı olması bir yandan, ekşi fest'in eller havaya, şuradayız şunları yapıyoruz tandanslı bitmek bilmez mesaj ve başlıkları bir yandan iyice kafa ütülemeye başlamıştı zaten.

anlaşılan bugün sözlüğün bir kısmı ferhat göçer'i desteklemek için yazacak, diğeri de onun tespitleriyle dalga geçecek (sözüm eleştirileri adabınca yapanlara değil elbet). ve "iyi geceler şirin baba" diyen gene bizler olacağız.


Esenyurt Profilo Servisi
Esenyurt Profilo Servisi
Esenyurt Profilo Servisi
Esenyurt Profilo Servisi
Esenyurt Profilo Servisi

Ferhat Geçer

analizinde doğru noktalar var yanlış noktalar var fikrimce ama anlayamadığım konu ferhat göçer'in ne kadar canı yansa da neden bu kadar derinlemesine düşünüp zaman ayırıp böyle bir analiz yaptığı. ya hakkaten zamanı bol, ya da sıkıntıdan ne yapacağını şaşırmış. abi bırakın bu işleri, gidin daha faydalı birşeyler yapın diyesim geldi. nasıl bir can yanmasıymış arkadaş bu anlam veremedim hani.

bir de tamam sözlükte genel olarak bir seviye sıkıntısı mevcut, eskisi gibi değil, eyvallah ama ulan hiç mi güzel birşey yok ulan burda. her önüne gelen eleştiriyor lan son zamanlarda. ben son 3 senedir gayet yazıyorum, okuyorum, çok da faydalı bilgiler edindim, çok da farklı insanlarla tanıştım, arkadaşlıklar edindim, çok da güzel zaman geçirdim, yeri geldi sıkıntımı yazdım yeri geldi sevincimi paylaştım. şirketleşmiş diye eleştiriyor, abicim burda kimseyi zorla yazar yapmıyorlar, kimseye zorla yazı yazdırmıyorlar, afedersin yemişim şirketini. olay güzel, para ediyor, sanane?

he burda yazılan yazıların on katı hakaret içerenleri bloglarda, forumlarda dolanıyor yeteri kadar, buranın moderasyon iyi kötü bir denetleme mekanizması kurmuş kendi içinde elinden geldiğince engellemeye de çalışıyor. sıkıntın şikayetin varsa atarsan bir mail, varsa bir hakaret uçurulur entry merak etme yani.

ben bu yazıyı bir analiz değil, kötü niyetle yazılmış bir yazı olarak görüyorum. zaten takip eden herkes nelerin döndüğünü gayet iyi biliyor, ferhat göçer'in analizine ihtiyaç olduğunu sanmıyorum. ben kendisini bir kadıköy komşular zirvesine ya da bir ekşifest'e davet ediyorum. gelsin +1'im olsun, takılalım biraz. o zaman belki anlar sözlüğün bahsettiği kadar kötü bir şey olmadığını. adam yemiyoz lan!

Esenyurt Bosch Servisi
Esenyurt Bosch Servisi
Esenyurt Bosch Servisi
Esenyurt Bosch Servisi
Esenyurt Bosch Servisi

Anında Fotoğraf

meh, google elini attığı her mecrada başarıyı yakaladı, biri hariç: o da sosyal medya.. bu alandaki çabaları (orkut, jaiku vs..) istediği kadar başarılı olamadı; wave'den bahsetmiyorum bile.. şimdi de +'la yeniden şansını deniyor..
açıkçası, pek de başarılı olacağını sanmıyorum, facebook'a güçlü bir alternatif/rakip olabilir belki, ve fakat duyurduğu birkaç özellikle şimdilik kimleri kendine çekecek, orası meçhul..

türkçe sayfasında çevreler diye tanıttığı uygulamaya bakalım: yeni mi: değil.. facebook'ta bile liste ya da (sonradan eklenen..) aile/arkadaş vs.. gibi gruplandırmaları default getirmek devrim sayılamaz..
konular dediği şey, işte facebook duvarı, burada facebook'a göre kendi servislerini (blogger, reader vs..) daha rahat kullandırma dışında pek de bir avantaj göremiyorum kendi adıma..

anında fotoğraf yükleme iyi bir şey, ancak facebook'a da bir app eklenmesine bakar..

grup sohbeti ve video-chat özelliği de açıkçası şehir/uluslararası işletmeler dışında çok da cezbedici şeyler değil..
bu kadar..


ha nedir?? google birçok servisini buna gömecek, her şey elimizin altında olacak-
ancak en işlevseli google music olacak gibi duruyor, bakalım..


Esenler Demirdöküm Servisi
Esenler Demirdöküm Servisi
Esenler Demirdöküm Servisi
Esenler Demirdöküm Servisi
Esenler Demirdöküm Servisi

28 Haziran 2011 Salı


kendi yarattıkları polemikler üzerinden adam bitirmeye çalışan bir değişik organizma.


evet bu güruh artık bir basın organı olmaktan çok öte. başka bir organizma. tamamen kafalarına göre takılıp kimseyi dinlemez bir şekilde bir haltlar karıştırıyorlar. yaptıkları habercilik değil çünkü. bildiğin halt etme. tiraj manyağı, reklam kölesi olmuş bir dolu şuursuz kendi yarattıkları yalanlara başkalarını da inandırmak için ahtapot misali sağa sola uzanmaya çalışıyorlar. yalanın bininin bir para olduğu bu muhteşem organizma adam harcıyor, dilediği gibi at koşturuyor.


son örnek arda turan - messi benzetmesi. ne arda "messi'den iyiyim" dedi ne de messi "arda'yı harcarım". ama bu organizma bu iki adamı birbiriyle yarıştırmayı uygun gördü ve ortaya arda vs. messi saçmalaması çıktı. ilk başta güldüm açıkçası. kendi ülkesinin oyuncusunu dünyanın en iyi oyuncusu ile bir yarışmaya sokmak komik geldi. ama mal gibi işin iyi tarafından baktım. arda'nın bu kıyaslama ile yüceltileceğini düşündüm. ama mallık bende. bu organizma ortaya attığı bu saçmalığı gün geçtikçe büyüttü. gitti kuyuya taşı attı. arkasından 40 üzeri n tane akıllı taşı çıkarmaya indi kuyuya. kıyaslamanın taraflarının insiyatifi dışında dünyanın en gerzek ortamı oluşturuldu. üzerine programlar yapıldı, gazete sayfaları işgal edildi. çarklar bu organizma için tekrardan dönmeye başlarken zaten harcanmak için yer aranan arda'nın daha da üstüne gidildi. inadına sorular soruldu. bu gerzek karşılaştırmaya kendisinin de inanması için, bir kere kameralara "evet ben messi'den iyiyim" demesi için milyon tane tuzak kuruldu. allah'tan zeki çocuk. gelmedi kimsenin oyununa. bu sebeple bile galatasaray kaptanı olması yönetimin yaptığı en doğru iştir gözümde.


daha bugün 2 tane saçma yazı, bir tane haber var konuyla alakalı. ve her ne hikmetse bu yazılar meriç tunca ve hakkı yalçın adındaki iki fenerbahçe yazarı tarafından yazılmış. onlara bu konuda ne kadar söz hakkı düşüyor konusunu düşünmeyi geçtim. asıl istenen bu işte. rakip takımın en büyük değerini değersizleştirmeye çalışmak. neyse ki kalemleri yetmez bunu yapmaya. bir de haber. messi'yi aramış biri. "arda senden iyi mi?" demiş. o da "arda'yı tanımıyorum" diye cevap vermiş. hemen ardından kocaman bir manşet. "messi arda'yı tanımıyor." bu kadar işte bu organizmanın zeka seviyesi.


allah'tan messi sizi de tanımıyor. yoksa bırak telefonunuzu açmayı meşgule bile düşürmezdi.



bayrampaşa beko servisi
bayrampaşa beko servisi
bayrampaşa beko servisi
bayrampaşa beko servisi
bayrampaşa beko servisi

Futbol Bilgisi

gerek görsel gerek yazılı medyada giderek fazlalaşmakta olan futbolcu eskilerinin ahkam kestiği bir yapı. sporu futbol olarak algıladıklarını söylemeye bile gerek yok. büyük gazetelerde 3 sayfa spora(!) ayrılır, biri beşiktaş'a, biri fener'e biri de galatasaray'a. arta kalan boşluklar da eğer bunlara kafa tutan bir iki takım varsa onlarla ya da basketbolda çok çok önemli bir maç varsa onunla doldurulur, adet yerini bulsun diye.

evvelden atletizm, buz pateni yüzme vs. dünyadan da haberler görebilirdik. özellikle kış olimpiyatları ve buz dansında muhteşem fotoğraflar süslerdi gazeteleri. şimdi ne zaman başlıyor ne zaman bitiyor bu yarışmalar tek satır görmek mümkün olmuyor. özel ilginiz varsa araştırıp öğreniyorsunuz. bilmem hangi futbolcunun saçının biçimi ya da bilmem hangisinin donunun rengi kadar ilgi görmüyor zira. spor basını da aynı şehirler gibi lümpen kültüre'e teslim olmuştur. hadi futbol rağbet görüyor diye böyle, arz talep meselesi savunması geçerli diyelim ama onu bari kaliteli yapsalar, o da yok.

futbolculuğunda değerendirme sınırı ve bunu ifade etme yeteneği, en büyük x başka büyük yok, önümüzdeki maçlara bakacağız, lig uzun bir maraton vs gibi klişelerden öteye gidememiş kişiler bugün futbol yazarı. yazılarında ne bir üslup ne bilgi ne analiz var. tarafsızlık hak getire.

tv programları daha içler acısı bir halde, bikini giyecek mi arasın, kafasını kesecek olan mı, kendinden başka hiç kimsenin zerre ilgisini çekmeyecek saçını, kılını tüyünü sıfıra vurdurmayı düşünen mi. futbol programı değil de sanırsın sirk. amigolara taş çıkartan yorumlar ki amigolara haksızlık ediyor olabilirim.

çok rahat iddia ediyorum ki, sözlüklerde bile bunların bir çoğundan daha tutarlı, daha iyi analiz edebilen ve bunu daha doğru ve kendine özgü bir üslupla dile getiren, tarafsız yorumlar yapabilen yazarlar azımsanmayacak sayıda. onları okumak daha keyifli.

ne yazık ki spor basını futbol'a ve onun çapsız yorumcularına teslim olmuştur.

Bayrampaşa Profilo Servisi
Bayrampaşa Profilo Servisi
Bayrampaşa Profilo Servisi
Bayrampaşa Profilo Servisi

Hatırladıkca

sessiz evimde gözlerimi açıp tavanı inceliyorum. bahçeden araba kapısının o tok kapanma sesi geldi. motorlarun gürültüsünü duydum ve arabanın gittiğini anladım. sonunda gitmişti. artık ev bana kalmıştı. yokluğunda artık eve hakim olucaktım ama yine de onun gidişinin yarattığı bu boşlukta kötü hisseder miyim diye düşünüyordum.

evi gezdim biraz. tabakta tost ekmeğinin kırıntıları vardı. uçağa yetişmeden önce birşeyler atıştırmıştı demek. tabağı kaldırıp mutfağa götürdüm. kendime birşeyler hazırlamlıydım. çayı koydum, iki ekmek attım kızartma makinesine. tam o anda ışıklar yandı beynimde. hemen havalimanına gitmeliydim.

o, uçağa binmeden önce. onu durdurmalıydım.

ceketimi kaptım ve çorapsız halde ayakkabılarımı giyip sokağa fırladım. ceketimin cebinde her zaman cüzdanım, bozukluklarım ve telefonum falan vardır. o yüzden hızlı çıktım hazırlanmadan. sokakta deli gibi ileri geri giderken bir taksi gördüm ve çılgınca el salladım. öndümde durdu "airport please".

taksi yola koyuldu. telefonumdan onun numarasını tuşladım. açan olmadı, telefonu kapalıydı. oflayıp puflayarak taksinin tavanını yumrukladım. taksici kızgınca bana baktı " apparently you are not in mood today". birşey demedim. huzursuzdum gerçekten.

küçük bir havalimanı var dublin'in. hemen güvenlikten geçtim. yanımda bir sürü yabancı bavullar yabancı insanlar vardı yakınları ile vedalaşıyorlardı. evet işte orada. pasaport kontrolünden geçiyordu. hemen o kırmızı şeritlerin altından geçip pasaport kontrolüne yetişmeye çalıştım. güvenlik beni durdurdu o anda. biletim olmadan pasaport noktasından geçemezmişim. onlara durumu anlatmaya çalıştım ama beni dinlemediler.

en sonunda onu yakalamıştım ama gözlerimin önünde kayboluyordu. zarif bavulunu sürükleyerek uçağının kalkacağı kapıyı arıyordu gözleri tabelada. tam o anda son çare " briannn !!"diye bağırdım. beni duydu. bana doğru baktı. şaşırmış gözüküyordu. şaşırmıştı.

Bahçelievler Profilo Servisi
Bahçelievler Profilo Servisi
Bahçelievler Profilo Servisi
Bahçelievler Profilo Servisi
Bahçelievler Profilo Servisi

Analiz

analizin haklı veya haksız olmasından ziyade yapılış sebebiyle ilgileniyorum açıkçası. ve de hiçbir şekilde bulamıyorum kendimce bir sebep...

yahu arkadaş , sözlüğe bir şey olduğu yok ki! tamam oluyor bir şeyler ama içeride oluyor. kendi içimizde çözülmesi gereken problemlerimiz olduğunun farkındayım ancak sözlüğün dışarıya karşı duruşunda ne bir değişim , ne bir eğilme bükülme , ne bir prestij kaybı falan göremiyorum ben. yani demeye çalıştığım o ki içimizden , bizden olmayan birisinin durduk yere böylesi bir ekşi sözlük analizi yapmasını ; sözlükteki (olduğunu iddia ettiği) değişimden rahatsız olup bunu dile getirmesini ; sözlük için bu denli kafa yormasını , hayıflanmasını anlayamıyor ve en az anlayamadığım kadar da garipsiyorum. size gelip dert yanan oldu sanki amına koyim "ekşi sözlük bize sahip çıkmadı" ya da "ssg bizim üzerimizden para kazanıyor" falan diye... tövbe tövbee!

yahu ferhat göçer , iyi hadi senin üzerine ne vazife falan fıstık kısımlarını geçiyorum , canın ister yaparsın analizini ona müdahale şansım yok tabi ki. ancak çıkış noktan nedir güzel kardeşim onu da bir izah et hele bize sen? yani tamam dürüstçe söyleyeyim ki günahım kadar , hatta günahımın binde biri kadar sevmem seni , ancak andropozu başına vurmuş ne idiü belirsiz şaklabanlarla aynı safta yer alacak bir insan da olmadığını düşünüyorum öte yandan. nedir yani olayın hocam? erol köse'ye mi destek çıkıyorsun? sebep? tekrar bir bak bakalım o tweet'lere iyice. o erol köse denen adamın sözlüğe karşı başlatıp kendi çapında yürütmeye çalıştığı anlamsız savaşta bir tane aklı başında iddia , sav ; bir gram yapıcılık veya samimiyet içeren bir görüş , bir yorum okudun mu allasen? cidden o tarafta mısın yani , neyin peşindesin?

ha bir de , azıcık olsun samimi bir adam isen , allah aşkına ekşi sözlük senin çok sevildiğin , hakkında methiyelerin düzüldüğü bir platform olsaydı da yapacak mıydın bu "çok gerekli" analizini?

Bahçelievler Ariston Servisi
Bahçelievler Ariston Servisi
Bahçelievler Ariston Servisi
Bahçelievler Ariston Servisi
Bahçelievler Ariston Servisi

27 Haziran 2011 Pazartesi

Tümden bitirmiş

şimdi dünyanın en kalitesiz ateistleri olan türk ateistlerini 1) anadan babadan görüp ateist olan, 2) okuyup araştırıp ateist olan diye ikiye ayırırsak meseleyi daha iyi açıklayabiliriz gibime geliyor.

yukarda bahsettiğim türlerden ilki çoğunlukla bu müslümanlardan daha inançlı olma durumunu yerine getirebilecek kişiler değiller. yani istisnalar vardır, şimdi yeşilleri yakmayın hemen. o istisnalar için gerçekten çok seviniyorum, üzerlerine vazife olmamasına rağmen öğrenme açlığı içersinde "anne bizde niye kuran yok, bize niye almıyorsun" deyip de nedenini anlamaya çalıştıkları için.

burda başlıkta refere edilen tür benim bahsettiğim ikinci tür. çünkü onlar biraz işin içine girip islamiyet dinini benchmark edebilmiş insanlar genelde. bu benchmark neticesinde sallanan dökülen tarafları da ortaya koyma adına bu tarz (islamiyet öldürmeyi emrediyo, islamiyet dinden çıkmaya karar vermiş insanların önce dışlanmasını sonra da öldürülmesini emrediyo) argümanları ortaya koyabiliyorlar.

şimdi bu adamların merhamını biraz daha açıklamak gerekir. ben bu ikinci tipe çok yakınsadığımdan dolayı kendimden örnekler vererek devam edeceğim. bana öyle olmadı diyenlar olabilir baştan söylemesi. neyse sadete gelirsek ben hiç bir zaman dinlerin gereksiz olduğuna inanmadım. bunun nedeni de her insanın varlığı algılamasının aynı olmaması biraz daha açarsak bazı insanların düşünerek neden ve nasıl iyi bir insan olabileceğinin farkına varabiliyorken, bazı insanların bunu dayatma olmadan yapamıyor olması. burda bazı insanların salak oldukları için dindar oldukları ya da olmak zorunda olduklarını iddia etmiyorum. hatta tam tersi bütün insanlar eşit işleme gücüne sahip çünkü benim inancıma göre her insan bir diğerinin parelel evrendeki iz düşümü, hatta çoğu zaman daha da ileri gidip bunun atomik bazda olduğunu iddia ediyorum, yani işin içine kapı taş it köpek de giriyo, neyse konunu dışına çıkmayalım.

dediğim gibi bazı insanların dindar olması gerekiyor bazısı için bu gerekli değil, eğer amaçlanan iyi insanlar ortaya çıkarmaksa. tekrar başta bahsettiğim ikinci tür ateiste dönersek bu insanların iyi insan olmasının yol haritası dindar olmasını gerektirip daha sonra iyi insan olmayı düşünerek sağlaması olarak özetlenebilir. baştaki dindarlık gereksinimi de kesinlikle onun düşünerek varlığı açıklayamayacak olmasından değil. bulunduğu toplumun varlık üzerine tartışma yapılan kaynakların kendi yaşı, yaşadığı toplum ve sosyal konumu sebebiyle din ekseninde yapılıyor olması. bu cümleyi biraz daha açarsak: yaş ile kastettiğim bireyin üniversiteye ya da ilk ciddi kütüphaneyi görene kadar ki yaş aralığı, toplum ile kastetiğim şey kendi halinde kalabildiği ve dolayısıyla saklısı gizlisiz olmadan okuyup düşünebileceği birey hayatı ya da özel hayat yaşayabileceği bir toplum ve belirli bir süre dikkatini vermek zorunda olduğu ekmek derdi, daha iyi bir yaşam kovalama mevzuları olmadan da kendisini idame ettirecek sosyal statü (boş beleşlik ve baba parası yiyiciliği değil kastettiğim, sadece sizden böyle bir beklentinin olmadığı bir süreç) belirli bir süre deme sebebim de bunun bir gün, bir hafta ya da bir ay gibi bir süreyle ölçülebilir olmaması, zira iyilik kavramının subjektifliği gibi konular da bahsedilen bireyin kafasında tartması gereken, o sıra başından geçen ya da dünyada olan olayları (eski defterleri de katabilir) bu düşünceler iz düşümünde değerlendirmesi gerekmekte.

şimdi 2. tür kalitesiz türk ateisti için bu dönem genelde üniversite yılları ile başlıyor, çok şanslı iseniz lisede de başlayabilir. çünkü yukardaki 3 maddelik gereksinimlerini elde edebildiği zaman da budur. bugüne kadar muhafaza edebildiği islamiyet esaslı olduğunu düşündüğü ahlaki kavramların (başka insanların haklarına saygılı olma->kul hakkı, yalan söylememe, vb.) evrensel olduğunu öğrenir. dahası kendine bu ahlaki değerleri aşılayan dinin aslında bu ahlaki değerleri ne kadar subjektif bir şekilde uyguladığını da öğrenir. neticede müslümanlık onun daha iyi bir insan olmasına sebep olmaz artık.

gelelim islamiyetin kural olarak koyduğu ve evrensel anlamda insan haklarını ihlal eden mevzuların değerlendirilmesine. şimdi bir insan çıkıp ben bu kurallara uymuyorum ama yine de müslümanım deme özgürlüğüne sahip (this domain is registered halbüsü). islamiyet hakkında azami bilgiye sahip ateistlerin bu insanlara bu argümanları sunarken bu cevabı vermeleri de gayet olası. kimse bu duruma ses çıkarmıyor. problem olan şu, bir dandik türk ateisti bu kurallara uymayı reddetiği için kafir olurken sen bu kurallara uymayıp müslüman olduğunu iddia edebiliyorsun. ateist senin bu davranışını problem etmiyor ama senin kafanı da sayıp türkiyenin 99%'unu müslüman addedip defakto bir şekilde sünni kurallar dayatıyor. senin ısrarla ben dinimi böyle yaşarım kimseye de karışmam tutumunun ateistleri çileden çıkarmasının sebebi bu. senin örgütlensen on milyonları bulacak bir kitleye sahip olman, istersen reform yapabiliyor olabilmen ama buna rağmen 99% kitlenin içinde yer alıp dini varsayımların o uymak istemediğin kuralları da içinde barındıracak şekilde yapılıyor olması. bakın bu öngörüleri oturma organımdan ya da salak saçma komplo teorilerinden temellendirerek yapmıyorum. merkez sağ partilerinin hep iktidar olması felan hep senin sayende (suçlama değil çoğunluk olduğunu gösterme adına). 

ateistin çıldırmışçasına dinin katı, insanlık dışı kurallarını önüne getirmesindeki sebep de senin bu kendi kafanda yaşadığın reformu benzerlerinle bir araya gelip ilan etmek istememen. sen müslümanım ama eşimin başı açık diyen, müslümanım ama hafta sonu alkol de alabilirim diyen, 5 vakit kılmam ama cumaya da giderim diyen müslüman, senin yaptıklarının münafıklık olduğunu bas bas bağıran sünnilikte neden bu kadar ısrarcısın.

bitirirken yukarda refere ettiğim islamın koyduğu fekat insan haklarına aykırı kuralların gerçekten var olduğunu belirtmek isterim ki bu ne 4 kadın alabilirsiniz ne de başka bir şey. 4 kadın dinin emrettiği değil izin verdiği bir şey. benim bahsettiğim kurallar, siz dini tartışmalarda sorguladığınızda kufur yiyerek susturulduğunuz, tartışma sonrasında bi köşeye çekilip "bah olüm bilen var bilmeyen var böyle şeyler söyleme ortalıkta, işin aslı şu şu" diye pişkinlikle işin sandığınızdan da kötü olduğunu açıkladığı kurallar.


Bakırköy Ariston Servisi
Bakırköy Ariston Servisi
Bakırköy Ariston Servisi
Bakırköy Ariston Servisi
Bakırköy Ariston Servisi

22 Haziran 2011 Çarşamba

Benim Anlamadığım

benim anlamadığım yasalarda yer alan bir şey bu: milletvekili olmak için temiz sicil şartı aranıyor. ysk karar veriyor ve diyor ki şunlar şunlar bu seçime katılamaz. bizimkilerin bir kısmı doğrudur karar diyor üstelik bunların çoğu hukukçu bu işin ehli insanlar fakat diğer kısım amaçsız bir şekilde saldırıyor ysk'ya...yahu bu adam meclise girip seni beni temsil edecek. ki o yasaklı insanların neredeyse tamamı terörizm propagandasından ceza aldı. terörizmin mecliste olması çok mu hoş bir şey? bdp'nin girmesine karşı değilim ama seçtiği malum milletvekillerinin yasaklı olması bdp açısından gayet normal bir şey ve ysk burada sonuna kadar haklıdır.

ama sonradan gelen baskılar sayesinde kararını değiştirmesi bu ülkenin tarihine kocaman harflerle büyük bir eksi olarak not düşecektir. bizim bazı solcularda yaşanan bu gelişmelerde elbette bdp'yi haklı çıkaracaktır. hadi girdiler meclise ve koca 4 sene geçti diyelim. bunların sol'a ne katkısı olacak? sosyal demokrasiye, sosyalizme ne faydası olacak? sorulması gereken soru bu aslında.

bakırköy profilo servisi
bakırköy profilo servisi
bakırköy profilo servisi
bakırköy profilo servisi
bakırköy profilo servisi

21 Haziran 2011 Salı

dharma initiative

dharma initiative adli bilimsel arastirma sirketinin adada faaliyette oldugunu ve muhtemelen adada baska hatch'leri de oldugunu ogrendik.. muhtemelen 5 tane daha hatch var ki orientation kasedinde "3 of 6" yazmaktaydi.. yani bizim hatch 3 numarali hatch.. benim fikrimi soracak olursaniz her hatch belli bir alandaki calismaya hizmet ediyor..

hangi calismalar derseniz, vidyodan alinti yapalim, "b.f. skinner, imagined a large scale communal research compound where scientists and free-thinkers from around the globe could pursue research in meteorology, psychology, parapsychology, zoology, electromagnetism, and utopian social--(kesiliyor)"

6 farkli alanda calisma yapildigini goruyoruz.. bu 6 alani da diziyle bagdastirmamiz mumkun.. zooloji, adada gorulen kutup ayilarini aciklayabilir.. deneyden kacmayi basarmis hayvanlar olduklarini soyleyebiliriz.. elektro manyetizma, adada pusulalarin calismadigini biliyoruz.. ayrica dusen ucagin da radari bozulmustu.. parapiskoloji, gorulen ilizyonlari, jack'in babasini, walt'i, fisiltilari aciklayabilir.. meteoroloji adanin kararsiz havasiyla ilgili olabilir.. utupian social-- dan sonra psikoloji geldigini varsayarsak.. adadaki insanlarin mukemmel sosyal psikoloji denekleri oldugu acikca ortada.. son olarak bence bizim hatch psikoloji hatch'i ve hatch icindeki insana hic bilmedigi bir seye ne kadar katlanabilecegi gibisinden bir deney yapiliyor.. ogrenilmis caresizlik deneylerini hatirlarsak.. fareyle degil insanla yapilan versiyonlari gibi geldi bana.. tabi bunlar yine sadece teoriler..

videonun 108 dakikayi aciklayacak kritik noktasi duyulmayan noktasi olabilir.. "not long after the experiments began, however, there was --an 'incident'-- and since that time, the following protocol has been observed".. incident diye bahsedilen nedir.. ya da oyle birsey var midir.. bana sorarsaniz vidyonun o kismi bilerek kaydedilmemis.. denegi inandirmak amaciyla..


Profilo Servisi


Profilo Servisi

20 Haziran 2011 Pazartesi

o gün doğum günümdü

o gün doğum günümdü..kimse hatırlamamıştı..evdeydim üzgündüm..kapı çaldı babam elinde bir poşetle geldi,bugün birinin doğumgünü galiba dedi..kimin ki dedim tribal bir ses tonuyla...senin tabii dedii..play station almıştı bana..çok sevinmiştim o kadar heveslenmiştim ki boş vakitlerde onu ilk aldığım gibi kutusuna özenle geri koyup sanki ilk defa alınmışçasına geri çıkarıyordum ve ilk günkü heyecanla oynuyordum..sonra kutusuna koyuyordum...derken yavaş yavaş ilk defa alınmışçasına kutuya koyup çıkarmamaya başladım sonrada her oyun sonunda kutusuna koymamaya başladım..artık yerlerde geziniyordu play station..oysa ki gözümdem bile sakınıyordum..sonra playstation 2 çıktı..derken onuda aldı babam bir doğum günümde..onlada aynı olayları yaşadım derken..play station 3 çıktı...ama artık büyümüş koskoca adam olmuştum play station3 edinsem bile ilk playstationum kadar heyecanlanmıycam kalbim pırpır etmeyecek...keşke hep ilk günkü heyecanla yapabilsem bazı şeyleri..

Sony Play Station Garantisi

Ataşehir Hakkında Bilgiler

18 Haziran 2011 Cumartesi

onu yayınlatmak

tekstil firmalarının bir türlü yaratamadıkları için senelerdir hayıflandığı şey.

senelerdir hep duyuyoruz ya tekstilcilerden: "efendim, üretim çok kaliteli türkiye'de. hatta çoğu ünlü markanın üretimini biz yapıyoruz. ama markamız yok."

tabii olmaz ibnenin evladı. seneler evvel az biraz reklamcılık yapmışlığım var. ne zaman tekstil sektöründen bir reklamverenimsi ile görüştüysem reklamı bedavaya kapatmaya çalıştığını görmüşümdür.

- benim filmim yok. siz tv için bir film yapın. beğenirsem sizin kanalda yayınlatırım.
- e bütçe?
- ona ayıracak param yok."
- e ben yapınca sağda solda yayınlatacak kadar var ama?
- hık mık.
- düşük bütçe ile saçma sapan bir film yaptırıp, onu yayınlatmak için çuvalla para mı ayıracaksın?
- yine hık mık.

kiğılı'nın senelerdir yaptığı boktan tv reklamlarını izliyorsunuz. 2010 türkiye'sinde hala halit kıvanç'ın sesiyle reklam yapıyor abdullah kiğılı. "ucuzuz" diye bar bar bağırıyorlar. ben kendimi bildim bileli, yılın 365 günü, 24 saat indirim vardır kiğılı'da.

sarar, network filan gibi markalar farklı sanki. ntv stilinde kanallarda sponsorluk için yayınlattıkları kısa filmlerde, katalog çekimlerinin çekimlerinden (tavşanın suyunun suyu) görüntüleri kullanıyorlar. hatırladığım kadarıyla new york city'de 1, new jersey'de 2 mağazaları vardı bunların. fiyatları da makuldu abd ölçülerine göre. new york'ta otobüslerin üstünde reklamları bütün şehri dolaşıyordu. e iyi de sokakta birini çevirip sorsan "sarar'ı duydun mu? network aldın mı hiç?" diye o şehirde, bön bön bakarlar yüzüne. markalaşmaymış, peh.

seneler evvel küçükken izlediğim bir altınyıldız reklamını hatırlıyorum. yakın çekim bir kumas. iğnenin ipliğe geçişi, (küçükken bile bana hakim olan fesatlıktan sanırım o sahneden aldığım haz, freudyen bir açıklaması vardır muhakkak) fondaki müzik... 25 sene evvelki televizyon reklamının bende bıraktığı izin yanına bile yaklaşamıyor beyefendiler.

sen reklam işini ciddiye almazsan, marka yaratamazsın hemşerim. anca şu olur. levi's marka üç çorabın hindistan'dan geleni 8 dolar olur, üstünde "made in turkey" yazanı 11 dolar. görüp görebileceğin de budur.


Beko Servisi

Beko Servisi

17 Haziran 2011 Cuma

cerkezkoyde

arcelik aslinda sadece beyaz esya ureten bir kurulustur. televizyon , radyo , bilgisayar vs. gibi urunler beylikduzundeki beko fabrikasinda uretilip uzerine arcelik logosu yapistirilir. arceligin merkezi cayirovadadir. burada camasir makinasi fabrikasi , bolu ve ankarada firin - bulasik makinasi , eskisehirde ise buzdolabi fabrikasi vardir. ayrica birde sanirim izmirde supurge ve kücük ev aletleri fabrikasi var. yine cerkezkoyde de supurge fabrikasi olmali. yani turkiye capinda pek cok fabrikasi , tonlarca calisani vardir. zaman zaman hantal sirket olduguna karar verip calisanlari isten cikartir , zaman zaman da binlerce kisiyi ayni anda ise alan ilginc bir sirkettir. bazi kücük ev aletleri , kucuk radyo gibi urunleri ise ithal edip uzerine arcelik logosu koyup satmaktadir.


Arçelik Ürünleri

Arçelik Ürünleri

16 Haziran 2011 Perşembe

1999 ortaokul yılları

yıl 1999 ortaokul yılları.bilgisayarın ciddi ciddi yaygınlaşmaya başladığı türlü firmaların kampanyalarla haldır haldır pc sattığı zamanlar.uzun uğraşlarım sonucu pc alma işine sebebi bilinmez karşı olan babamı ikna etmiş olduğum zaman.artık zevkle keyifle pc seçiyorum kendime.bir aidata ya bakıyorum bir compaq lara arada da diyorum olmadı gider toplarız mecidiyeköyden canavar gibi pc.pentium 3 o zamanlar yeniydi yanılmıyorsam.ram 128 mb, 10gb hdd quantum , ekran kartı voodoo ama kaçtı unuttum vallahi.o kadar heyecanlıyımki pcnet level dergilerini tek tek inceliyorum her ilanı biliyorum nerdeyse.gel görki işler düşündüğüm gibi gitmiyor ve babam bigün evdeki herboku aldığı gibi pc yi de gidip arçelikten sipariş ediyor.başta ufak bi hayalkırıklığı yaşıyorum ama olayın vehametinden haberim olmadığından pekte takmıyor 40 gün içinde yapılacak teslimatı beklemeye başlıyorum.

pc geliyor, iyi hoş, başlıyorum parçaları incelemeye.celeron kabusunu ozaman tanıyorum celeron 400 ile.ram 32mb, ekran kartı onboard, i810 anakart var üzerinde seagate hdd 6.4gb.pc yi kullandıkça hayalkırıklığım artıyor.yavaş yavaş upgrade olaylarını düşünüyorum bile fakat zaten ayda 38 dolara 36 ay taksitle satılan yani tamı tamına 1368 amerikan dolarına çıkıyor bilgisayar.compaq tan baktığım şu makineye ayar vericek 800 900 dolarlık aletlerin ahı tutuyor.bir türlü dilim dönmüyor ram veya ekran kartı takviyesini babama açmaya..öte taraftanda diablo ii nin esiri olduğum yıllar.gerizekalı alet kendi kendine donuyor, restart atıyor, ama birtürlü oyun oynatmıyor ve asıl sürpriz geçmiyorki 1.5 yıl, ekonomik krizde bizim trajediye katılıyor.dolar 2 katına çıkınca olaylar daha bi zevkli hal alıyor.babamla zaten barışmayan yıldızlarımız ayrı galaksilere taşınıyor.1400 dolar verilen pc 3 yıl içinde internete giremeyecek hale geliyor.bende yakından tanıma fırsatını yakalıyorum bu güzel yerli markayı.

pc için konuşuyorum, almayın abicim arçelik, vestel, beko, casper vs.almayın böyle sikten markalar, gidin toplayın yada bi bilen toplasın veya direk alın adam gibi bi marka, bari parçalar yeni ve orjinal olsun gidipte ikince el parça takmasınlar servislerinden çıkma.bu adamlar gözgöre göre insan sikmekte senelerdir, nefret ediyorum koçtanda sabancıdanda.şu adamlar senelerdir en adi malı en fahiş fiyata satan adamlar.kanmayın.sevgiler saygılar.

Arçelik Kullanıcı Yorumları
Arçelik Kullanıcı Yorumları

Arçelik

15 Haziran 2011 Çarşamba

metin üstündağ anlatmıştı

metin üstündağ anlatmıştı, taksim'in emekçilere kapalı olduğu yıllarda bisikletiyle adeta bir turist edasıyla polis kordonunu aşarak girmiş taksim alanı'na. öylesine sessiz ve derinden, öylesine cesur ve kararlı, öylesine zeki ve dinamik...
ertuğrul kürkçü'ye seçim sürecinde ulusal kanallarda rastlamadım, yanlışım varsa düzeltin, deyin ki hayır şurada şu sansasyonel açıklamayı yaptı, şuna ayar verdi.
sözlükteki popülasyonu bile adaylığının tehlikeye girdiği günlere ve seçim akşamındaki son ana kadar süren heyecanlı bekleyişe dair ki şu an okuduğunuz entry de bu toplama dahildir.
bugün sayısı iki yüze yaklaşan sol içindeki fraksiyon ayrışması umurumda değil. söylediğim sosyalizmden de öte bir şey çünkü. burada birkaç arkadaş daha yazmış "vurmayalım birbirimize" diye. ne kadar doğru...
ertuğrul kürkçü lan bu, mahir'in arkadaşı... hani sevmeyeni seveninden kat be kat fazla olan. oligarşinin, bürokrasinin, dincilerin, milliyetçilerin, sermayenin, orta sınıfın nefret ettiği, edebileceği adam. mitik bir şey değil söylediğim. klişe olduğu için sıkıcı hatta sıradan gelebilir belki. ama klişeler unutmayalım ki doğruyu en etkili ve kısa yoldan dile getirdikleri için klişedirler. klişe olmaları içerdikleri doğruluk payını azaltmaz.

mersin, kürkçü'yü meclise sokarak tarih boyunca üzerinden kalkmayacak bir vebali bertaraf etmiş oldu.
96017 tane pırıl pırıl insan yüreği...
sizinle konuşabileceğim kelimelerim var.

mersin'de oylar sayılırken yaşananlara dair bir değerlendirme yazısı

değerli arkadaşlar,
oldukca tedirgin, her türlü komplonun beklendiği, geçmiş seçimlerde hakkı bir kaç kez yenilmiş mersin, nihayet blok adayı e.kürkçü'yü meclise göndermeyi başardı. bdp ilde oluşturulan bilgi işlem merkezi; sandık kurullarının resmi seçim sonuçları üzerinden çalışmayı esas almıştı. geçmiş seçimlerde tam oy sayımı sırasında mersin'de yaşanan elektrik kesintilerine karşı (!) güç kaynağı ve jeneratör bir gün önce kurulmuş, 20'ye yakın bilgisayar server sistemiyle birbirine bağlanmıştı.2 bin sandık görevlisi saat 19.00 dan itibaren evraklarıyla birlikte gelmeye başladı.
resmi sonuçlar il merkezine ulaştıkca depolanıyor ve her şey iyi gidiyordu. saat 20.00 sularında 4 bin sandıktan 850'si açıldığında bizdeki oy rakkamı 25 bin civarındaydı. tam bu sıralarda başta ntv olamak üzere bir çok ulusal tv. "mersin'de ki oyların %70 inin sayıldığını e.kürçü'nün oranının %5,5 civarında olduğunu ve seçilmesinin mümkün olmadığını" açıkladı. bu bilgi il merkezinde şok etkisi yarattı. ülkenin her yerinden orada olduğu düşünülen insanlara telefon yağmaya başladı. açık söyleyeyim, ben ne yapacağımı şaşırdım. ilde ağlayanlar bile vardı.bilgi işlem odası sorumlusu sgpg den ekim'le bir kaç kez görüştüm. bunun mümkün olmadığını söyledi. tam bu sırada elektrikler kesildi. 10 dakika sonra e.kürkçü'nün de olduğu mersin adliyesi önünde çatışma olduğu haberi geldi. adliye, panzerler itfaiye araçları ve çevik kuvvet tarafından abluka altındaydı ve gelen habere göre bir kaç çuval resmi araçlarda ağzı açık gelmiş o bölgede olan bdp'li bir yetkili ise bağırarak "oyları çalıyorlar" demişti. adliye önünde bekleyen çoğunluğu bdp'li blok bileşenlerine polis gazla müdahale etmişti.
adliye binasında bulunan e.kürkçü yetkililerle görüştüğü haberi geldi. akın akın insanlar adliye binasına yürümeye başladı. nasıl olduysa 1 saat içinde ertuğrul'un oranı %8' e saat on gibi ise %9.3'e yükseldi.bir buçuk saat içinde umutsuzluk yerini umuda ve hızla çoşkuya bıraktı. daha anlatılacaklar var ama kanaatim daha önceki seçimlerde olduğu gibi bir komplonun denendiğidir. belki de arada az bir oy farkı olsa bunu sonuna kadar götüreceklerdi.
sonuçta e.kürkçü, %10 oy oranıyla ve 94 bin oyla meclise girmeyi garantiledi. ilçelere göre dağılım ve daha önceki seçimlerle kıyaslamayı sonraya bırakıyorum. ama bilinen bir gerçeklik ,10 bin civarında kürt seçmenin pancar başta olmak üzere mevsimlik iş için başka illere gittiği ve çoğunun seçimlere gelmediğiydi.
her neyse, 36 milletvekili ve ertuğrul'un seçilmesiyle bir eşik atlandı. mevcut tablo ve bunun analizini epeyce süre yapacağız. herkese iyi geceler.

devletin varlığı ve bağımsızlığı üzerine yemin edeceğini sanmam pek,

devletin varlığı ve bağımsızlığı üzerine yemin edeceğini sanmam pek,
vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü de iplemeyecektir,
milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağına yemin ederken millet kelimesi yerine halk kelimesini kullanacaktır tahminen;
hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete inancını belirtecek olabilir, eklemeler çıkartmalar yapacaktır..
atatürk ilke ve inkilaplarına bağlı kalacağına dair bir taahhüt vermeyeceği malum;

''toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim'' bölümündense ''milli, ülkü, anayasaya sadakat, büyük, türk, millet, namus, şeref, and ve içmek kelimelerini tellaffuz etmeyerek kurtulup hafifleyeceğini tahmin ettiğim.

Tunceli

öncelikle bir liderin memleketi, mecazi anlamda kendisinin namusudur. kalesidir. onu fethetmek isterler. recep tayyip erdoğan tunceli'ye gidip dersim katliamı şu bu diye konuşuyorsa dert tasa dinlemek için değil, kılıçdaroğlu'nun memleketini fethetmek için yapıyordur. halk da bunu görüyor, farkediyor. kılıçdaroğlu tunceli'lileri kızdıracak, kalesini kaybettirecek hiçbir şey yapmamıştır.

kılıçdaroğlu'nun chp'si ile geçmişte yaşanan olayların bir bağlantısı yoktur. bazıları sallıyor "bunlar tunceli'li dersim'li değil" şeklinde, statükocu baykal döneminde bile chp tunceli'nin isminin dersim'e değişmesine son derece sıcak yaklaşmıştı.

ve son olarak kılıçdaroğlu. istanbul'da izmir'de sandalyeden "bunlar dersimli degil yaeaeae" diye sallamak çok kolay, fakat bu şehrin bir memleketlisini başbakan olarak görmek istemesine hiçkimse laf edemez. her şeyden önce, politik görüşüne göre oy vermesine kimsenin bir söz söyleme hakkı yok.

sapsarı haritanın ortasında duran kıpkırmızı illeri ile gurur duydukları sürece bana ve herkese kendilerini tebrik etmek düşe

tunceli ya da dersim, ne dersiniz deyin

tunceli ya da dersim, ne dersiniz deyin, ilk başlarda korkarak gittiğim, ancak alıştıkça insanlarına özellikle gençlerine hayran kaldığım, dünya güzeli coğrafyaya sahip bir yerdir. burası. orada zorunlu olarak bulunmam ve zorunlu olarak bulunduğum yerde üniversiteye hazırlanan gençlerle beraber geçirdiğim haftanın altı günü benim için inanılmaz bir deneyim oldu.

buranın genç nüfusu, maalesef kentlerinden kurtulmak istemekte (genelleme yapıyorum). bunun nedeni ise sosyalleşebilecekleri yerlerin çok sınırlı olmasıdır. bir sineması yok bu yalnız şehrin. bir sinema salonu dediğin nedir ki? dediğinizi duyuyorum. ama buranın insanı hele biraz sinemaya ilgiliyse bir, bir buçuk saat yol tepip elazığ'a gitmek zorundalar. belki 200 kişilik bir salon bu insanları biraz daha şehirlerine bağlayacaktır.

munzur kenarında mutlaka bir iki kadeh rakı için. en az beş yıl daha katarsınız ömrünüze. masanızı suyun dibine kurun çıkartın ayakkabıları. sıvayın paçaları, açın bi ufak rakıyı. meze de istemez pek. bir domates bir salatalık yeter. açın radyoyu, yerel veya ulusal fark etmez. keyfiniz yerine gelecektir.

çarşısına gidin bal tadın. tek dişli büyük sarımsaktan alın. gidin bir lokantaya sac kavurma yiyin.

ya da gidin bir köyüne, etrafı gezin. yalnız bırakmayın bu şehri.